25. Bölüm

15.9K 944 14
                                    

Evden kendimi dışarıya nasıl attım hiç bir fikrim yok.Sıcak hava olanca hızıyla suratıma vururken ben olduğum yerde nefes almaya çalışıyorum.Az önce içeri de bütün köprülerin tamamen yıkıldığını biliyorum.O'nun da en az benim kadar kötü olduğunu da biliyorum ama artık geri dönüş yok.Bir şey olmuyorsa olmuyordur.Bunu da ilk defa anladım sanırım.Ne kadar istersen iste , ne kadar çaba sarf edersen et olmadı mı olmuyor.

Bunu kabullenmek söylemek kadar kolay değil.Deli gibi bire yerleri tekmelemek istiyorum.İçimde ki kırıkları gidermek için birilerini kırmak istiyorum ki bu da Hazel den başkası değil...

İçinde bulunduğum ruh hali ile bile bunu yapamayacağımın farkındayım.Hazel'e istemeden de olsa zaten yeterince kötülük yaptım.Bunu elbette kabul ediyorum.Sevgim ile bunun üstesinden gelebilirim , Hazel beni enin de sonun da anlar dedim , işte burada fena halde yanıldım.

Nereye gittiğimi bilmeden yürürken aklımda hep Hazel'in dedikleri dönüp duruyor.Başka erkeklerin nasıl olduğuna dair olan merakı daha İstanbul da o aptalca soruyu sorduğu andan beri canımı sıkıyordu ama şu n hissettiklerim bambaşka.Artık bunun seksi yeni tanıyan genç bir kadının merakı olmadığının farkındayım.Bunun basit bir merak olarak kalmayacak olması benim canımı yakıyor.

"Aaaahhhh!!!"

Önüme çıkan kayayı hırsla tekmeliyorum.Ayağımda ki korunaklı ayakkabıya rağmen canım yanıyor ama umurumda bile değil.Kalbimde ki acı diğer her şeyi örtecek kadar güçlü çünkü...

Hazel

"Gitti" diyor içimde ki kırık bir ses , bir diğer "Giderse gitsin ,senin de istediğin bu değil miydi zaten?" diyor."Dengesiz...dengesiz...." bir başka ses resmen dalga geçiyor şimdi benimle.

İki elimle kulaklarımı tıkıyorum.Bütün sesler sussun istiyorum.Hiç bir şey duymayayım...ve öyle de oluyor.Büyük bir sessizlik kaplıyor her yanı."İşte bu" diyorum kendi kendime ama bu sefer de ritmi bozulan kalbim olanca hızıyla atıp bu sessizliği yerle bir ediyor.Nefes alamadığımı hissediyorum.Zorlukla ayağa kalkıp yatağa doğru yürümeye başlıyorum yavaş adımlarla.En sonunda yatağa ulaştığımda kendimi bırakıyorum üzerine.Yatakta ki hareketlenme giderek şiddetini arttırıncaya kadar ağladığımın farkında bile değilim.Yaşları silmeye bile hızım yetişmiyor.Bunun bu denli acı verici olacağını hiç tahmin etmemiştim.Bu kadar canımın yanacağını bilsem tavrım hala aynı olur muydu Hakan'a karşı hiç bilmiyorum.

Yüz üstü dönerek ağlamaya devam ediyorum.Bir yandan da bunun bir son olduğunu , Hakan'ın ne denli kararlı olduğunu yeni anlıyorum.Derin derin soluklanarak kendime gelmeye çalışıyorum beyhude bir çaba içinde.Ne kadar ağladığımı bilemeden sızıp kalıyorum yatağın üzerinde.Aylar sonra ilk defa bugün kendimi tek başıma , kimsesiz hissediyorum.Tıpkı annemi ve babamı kaybettiğim gün ki kadar kimsesizim şu anda...

SÜHA

Dilek'i o halde görmenin beni neden bu kadar etkilediğini düşünmeyi sonraya bırakıyorum.Hatta aklımın bir köşesini bu konuyu düşünmeyi kendime yasaklıyorum diye not düşüyorum.Bu aklı bir karış havada olan kıza hesap sormaktan daha doğal ne olabilir ki? Benim evimde yaşadıklarına ve daha on sekizlerinde olduklarına göre ben hem Hazel'in hem de Dilek hanımın vasisiyim ve öyle kalmaya devam ettiğim sürece ben ne dersem o olacak.Bunu her iki küçük hanımda yakında anlayacaklar.

"Yeter artık bıraksana kolumu yaa"

"Sus Dilek ve yürü.Daha fazla rezil olmak istemiyorsan çeneni kapa bacaklarını çalıştır"

Koşarcasına yürümeye devam ederken bir yandan da çenesini çalıştırmayı ihmal etmiyor.

"Neden ben rezil olacakmışım ki.Herkese ne denli barbar olduğunuzu ilan eden siz ikinizsiniz"

Hakan ve beni kast ediyor haliyle.Yeterince uzaklaştığımızı düşünerek duruyorum aniden.Buna hazırlıklı olmayan Dilek birden durunca bana çarpıyor.O'nun bütün hatlarını olanca yumuşaklığı ile sırtımda hissedince elektrik akımı verilmişçesine titriyorum.Bu durumu daha da sinirimi bozuyor ve iyice asabileşiyorum.

"Sen rezil olacaksın çünkü nasıl göründüğün ile ilgili en ufak bir fikrin bile yok senin?"

"Benim yok ama senin var gibi duruyor.Nasıl görünüyor muşum Süha bey.Söyleyin de ben de öğreneyim"

Bütün amacı beni kışkırtmak.Her ne kadar bunu bilsem de tuzağına düşmeyi engelleyemiyorum.Bir adım daha atarak iyice yanına yaklaşıyorum.

"Bunu gerçekten bilmek istiyor musun?"

Bir nefes uzaklığındayım ancak.Kafasını kaldırıp gözlerimin içine bakınca yumuşacık kahvelerine dalıyorum.Bana neler olduğunu anlamaya çalışırken aklıma gelen olasılıklar son derece can sıkıcı türden.Kendi halimden utanıyorum ve bunun yüzüme yansımasına engel olamıyorum.

"Hoyrat bir el tarafından saatlerce okşanmışsın gibi duruyorsun.Sanki saatlerce süren vahşi bir sevişmeden sonra yataktan çıkmış gibisin şuan"

Tek nefeste içimde kileri boşaltırken Dilek'in her geçen saniye daha da irileşen gözleri itiraf etmekten son derece utansam da çok hoşuma gidiyor.Ama O'nun ne denli sivri dilli olduğunu unutmuşken Dilek itina ile kendini hatırlatıyor bana.

Şimdi bana daha da yaklaşan O oluyor ve ayırmıyor gözlerini gözlerimden.

"Peki seni ne rahatsız ediyor"

Konuşurken son derece kadınsı bir hal alıyor.O'nun bu yaşta nasıl bu kadar dişi göründüğünü düşünürken nefesini daha yakınımda hissediyorum.

"Yoksa O elin sahibi olamamak mı bütün öfkenin nedeni?"

DİLEK

"Aman Tanrım!!!" neler dedim ben öyle.Kendime inanamıyorum.Şu an kim daha çok şaşkın hiçbir fikrim yok.Tamam ben şaşkınım ama Süha ipini koparmış bir boğa gibi.Neredeyse burnundan soluyor ve gözlerinde ki aklar giderek kırmızıya bürünüyor.Bir adım uzaklaşmaya çalışıyorum ama haliyle izin vermiyor.

"Sizin motor gezintisine çıktığınızı sanıyordum"

Sesinde ki titremeyi işitmemek olanaksız."Bu adam dalga mı geçiyor benimle" diye düşünüyorum.Az önce neler diyordu şimdi motor gezisinden bahsediyor.Madem biliyordun motorla gezdiğimizi ne diye saçmalıyorsun be adam.

Az önce beni terk eden özgüvenim ve o garip meydan okuyan ruh hali yeniden ruhumu ele geçiriyor.

"Motor gezisine çıktık tabiî ki ama sen de takdir edersin ki dayanılmaz çekici oluyor İspanyol erkekleri"

SÜHA

Yok yok ben yanlış işitiyorum.Dilek karşıma geçip bu kadar cüretkar laflar edemez.Kafam karışıyor birden.Tamam motorla gezdiler ama ya bir yerlerde durdularsa ve O Carlos denen zibidi Dilek'in bal dudaklarının tadına baktıysa...

"Bal dudaklarda nereden çıktı şimdi"

Aklımı oynatmak üzereyim.Düşüncelerimin kontrol edemediğim bir noktaya kayması karşısında tamamen çaresizim.Benim Dilek'i sıkıştırırken yola çıktığım düşüncelerden eser yok şimdi.Şimdi aklımda ki görüntüler beni eskisine oranla bin kat çıldırtacak kadar edepsiz.

"Ne saçmalıyorsun sen?"

Bileğinden kendime çekiyorum ama kurtarıyor kendini benden.

"Ağabeyim değilsin sen benim.Namus bekçim hiç değilsin.Evinde birbirinden edepsiz hatunlarla verdiğin onca partiden sonra da beni yargılayamazsın.Sen önce kendi çöplüğünü temizle"

Hızlı adımlarla yanımdan uzaklaşırken öylece kalıyorum.Kafam hala karışık olsa da O'nun sarf ettiği onca kelimenin içinden en önemlilerini itina ile çekip çıkarıyor.

"Evde verdiğim partiler ve edepsiz hatunlar" diye mırıldanıyorum.Bana neyin en iyi geleceğini gayet iyi bilerek telefonumu çıkarıyorum.

"Alo Camilla" diyorum ne istediğimi anlamasını sağlayacak bir ses tonuyla...

UZAKLARDAWhere stories live. Discover now