21. Bölüm

18.6K 1K 16
                                    

Barselona da ki geçirdiğimiz şu iki hafta içinde şehre ve insanlara alışmaya çalışıyoruz.Hala üzerimizde ki şaşkınlığı atabilmiş değiliz.Dilek de ben de baharatlı yemeklere alışık olduğumuz halde midemizin bozulmasını engelleyemedik.Burada her şeyin tadı tuzu farklı ve haliyle bünyemizde bundan nasibini aldı.Kendimizi bilmez halde yattık ilk bir haftayı.Kendi deneyimlerinden bunun başımıza gelebileceğini tahmin eden Süha çok fazla panik yapmasa da başımızdan hiç ayrılmadı.İlk günlerimiz böylece macera içinde geçmiş oldu.O günden sonra Hakan beni bir daha aramadı.Bunun beni neden bu kadar çok üzdüğünü düşünmemeye çalışıyorum yoksa aklımı oynatacağımı biliyorum.Adamdan dünyanın bir ucuna kaçan ben ve beni aramıyor diye üzülen yine ben.Ne kadar da dengesiz oldum ben son günlerde.O'nu aklımdan da kalbimden de çıkarabilecek miyim merak ediyorum.Bazen bunu hiç yapamayacakmışım gibi hissetsem de bir umut hala bekliyorum.

............................

Hazel beni bırakıp gideli iki hafta oluyor.Her anı acı ve kederle dolu iki hafta.O'nu o kadar çok merak ediyorum ki aklımı yitirecek gibi oluyorum bazen.Ne yapar , nerede kalır ne yer , ne içer benim için hepsi birer muamma.Birde Süha var her şeyinde ötesinde.Kadir amcanın oğlu Süha.Başka bir zaman ve şartta olsa Hazel'i bu şekilde sahiplenmelerini minnetle karşılardım ama şimdi değil.Hele ki Onlar elbirliği etmişçesine Hazel'i benden alıp götürürken bunu yapacak değilim.

Adamın kim olduğunu bulmak iki telefon görüşmesine , nerede yaşadığını ve ona ulaşabileceğim numaralar da yüz yüze olan başka bir görüşmeye bakmıştı.İki saat içinde Süha Yakut'un tüm hayatı elimde ki dosyadaydı.Tamamen temiz ve iyi bir geçmişe sahip olması içimi rahatlatsa da yine de güvenemiyordum O'na.Kadir Yakut'a yapacağım gereksiz ziyarettense Süha bey ile yapacağım telefon konuşmasını tercih ettim ve O'nu aradım.Hazel'in oraya gittiğinin ertesi günü gerçekleşen bu görüşme her ikimiz içinde oldukça gergin geçti.Benim kim olduğumu bilmeyen Süha'yı kısa sürede bilgilendirdim ve orada olduğu sürece Hazel'in başına gelebilecek her türlü olaydan kendisinin mesul olduğunu açıklayıcı bir şekilde belirttim.Elbette benim tarafımdan bir çocuk gibi azarlanmayı hoş karşılamadı ama bu da benim umurumda olmadı.

"O'na dikkat et" dedim telefonu kapamadan önce son kez."Ben gelip O'nu alana kadar O'na dikkat et"

................

"Hazel inanamıyorum burada okuyacak olduğumuza"

Dilek'in bu heyecanı az da olsa bana da bulaşıyor.

"Ben de inanamıyorum" diyorum karşımda dikilen tarihi binaya bakarken.

"Sence yeterlilik sınavını kazanır mıyız?"

"Umarım kazanırız" diye yanıtlıyorum O'nu.

İngilizce eğitim de veren bu okulda okumak fikri Süha dan geldiğinde şaşırıyoruz ikimiz de.Bu bizim hiç aklımıza gelmemişti oysa ki.

"Neden olmasın" demişti Süha.Türkiye dede İngilizce eğitim veren yerler yok mu? Sistem aynı sistem"

Şaşırsak da reddedemezdik ikimiz de böyle bir teklifi.Süha da bizim gibi heyecanlanmış hemen okulları araştırmaya başlamıştı.Her ikimiz de moda tasarım okumak istediğimizden fazla zorlanmadan istediğimiz gibi bir okul bulmuştuk.Şimdi okulun kapısında heyecanla gireceğimiz sınavı bekliyoruz.

"Off yaa keşke daha iyi dinleseydim Aytaç hocayı"

Dilek'in bu halleri bütün keyifsizliğimi alıyor.Daha bir rahatlıyorum O'nun yanında.Her ne olursa olsun yaptığı bir şey muhakkak gülümsememe neden oluyor.

"Çok geç artık güzelim.Bakalım neler kalmış aklımızda.Kızım ikimiz de İngilizce okumadık mı liseyi neden stres yapıyorsun şimdi kendine"

"Haklısın da elimde değil.Ya unuttuysam.Okul bittiğinden beri tek kelime konuşmadım"

Gözlerimi deviriyorum ve bizi gülen gözlerle izleyen Süha'yı fark ediyorum.

"İyi ki geldiniz" diyor bize gülerek bakarken."Sıkıcı hayatım birden renklendi sayenizde"

Dilek yüzünü asarak bakıyor Süha'ya."Sıkıcı hayatıymış" diyor alayla."Hayatında ki O Camilla cadısı ile nasıl sıkıcı bir hayatı olabilir ki beyimizin.Ev ev değil sirk mübarek"

Gerçekten de öyleydi.Camilla, Süha'nın sevgilisiydi.Ailesi İspanya'nın tanınmış aristokratlarındandı ve kadının hali tavrı da bunu doğrulayacak cinstendi.Hani "Burnu düşse eğilip almaz" derlerdi ya işte o deyim tam manası ile Camilla'yı tanımlamak için söylenmiş denebilirdi.

Eve giren çıkan hiç eksik olmuyordu ve her ikisi de bu durumdan hoşnut değillerdi.Ev kimsenin yüz yüze gelmeyeceği kadar büyüktü belki ama yine de bu durum hoşuma gitmiyor.Dilek'in de hoşuna gitmediğine eminim.

"Boş ver şimdi sen O'nu.Sonsuza kadar orada kalacak değiliz"

Dilek de bunun farkında bir şey demiyor ve omuzlarını silkerek yürüyor.Ben de hareketlenmiştim ki Süha elimden yakalıyor.

"Nesi var bunun.Bozuk çalıyor kaç gündür"

Nedeni bilsem de O'na söyleyecek değildim."Sınav stresi" diyerek bende uzaklaşıyorum.Halbuki bunun da nedeni Camilla dan başkası değil.Kadın bizi fazlalık olarak gördüğünü saklamaya gerek bile duymadan bakıyor bize.Biz de Süha'nın bunu anlamaması için elimizden geleni yapıyoruz ama nereye kadar dayanırız bilemiyorum.Ben hadi neyse de Dilek'in hiç olmadık bir yerde patlayacağına adım gibi eminim.

................

Elimde ki bilete ve pasaporta bakıyorum gülümseyerek.Vize alırken bu kadar zorlanacağımı hiç düşünmemiştim ama sonunda başardım.

"Hadi bakalım Hazel hanım.Yüzleşme zamanı" diyorum keyifsiz bir sesle.Bineceğim uçağın anonsunu duyunca sırt çantamı alıp kapıya doğru yürüyorum.Uçaklardan oldum olası hoşlanmam ve üç buçuk saati nasıl geçireceğimi hiç bilmiyorum.Ama işin ucunda Hazel'in olması her şeyi daha bir çekilir kılıyor.Yol boyunca Süha'nın nasıl bir adam olduğunu düşünerek geçiriyorum.Orada ki elçilikte çalışan eski bir tanıdık vasıtası ile Hazel'in neler yaptığını an be an bilsem de yine de içim rahat değil.O farkında değil belki ama benim elim kolum O'nun hayal bile edemeyeceği yerlere kadar uzanıyor.Ben bu düşüncelerle boğuşurken uçak göz açıp kapanana kadar İspanya ya varıyor.İçimden defalarca şükrederken Hazel'in beni düşürdüğü duruma bir kez daha lanet ediyorum.

..................

"Kazandık , kazandık , kazandık"

Dilek yoyo gibi zıplıyor evin içinde.İkimiz de yeterli puanın çok üzerinde puanlarla geçmiştik sınavı.Şimdi işimiz daha kolaydı çünkü bundan sonra her şey paraya bakıyor ki bu da bizde fazlası ile vardı.

"Tamam yeter artık otur yerine.Amma zıpladın"

"Elbette zıplarım kızım.Bugüne bugün üniversiteli olduk biz de"

Sonra birden durgunlaşarak yanıma geldi ve bana sıkıca sarıldı.

"Sen olmasam ben buralara gelemezdim Hazel.Nasıl ödeyeceğim ben senin...Ahhh...manyak mısın ne cimcikliyorsun yaa"

Daha fazla konuşmasına izin vermeden cimcikliyorum O'nu en sıkısından ve O da anında inletiyor ortalığı olanca sesi ile.

"Kızdırma sende beni o zaman.Bu konu bir daha açılmayacak demedim mi ben sana? Sen olmasan ben ne yapardım burada hiç düşündün mü? Senin kadar benimde sana ihtiyacım var ve bu konuşmayı son kez yaptığımıza inanıyorum"

"Tamam be tamam" diyor asabi tavırla ama O'nun da benim gibi duygusala bağladığına eminim.

"Aramadı mı hala senin ki?"

"Kim" diye sormaya gerek olmadığından iki yana sallıyorum kafamı.Kabul etmeliyim ki bu kadar çabuk bir vazgeçiş beklemiyordum ondan"

"Hayal kırıklığına uğrattı beni" diyor Dilek ve ben de içimden" Beni de " diye haykırıyorum.Ama sadece omuzlarımı silkmekle yetiniyorum.

"Kimin umurunda ki O" diyorum her ikimiz de yalan olduğunu bile bile.

O sırada ev camları titreyerek sallanıyor.Dilek hışımla ayağa kalkarken "Yine mi yaa yine mi?" diye bağırıyor."Evleri yok mu bu insanların ne bu canım her gün Çin işkencesi gibi"

Son derece haklı olsa bile yapacak bir şeyimiz yok şimdilik.Ev Süha'nın evi ve O da istediği partileri vermede sonuna kadar özgür.

Çok korktuğum günün bu gün olmasından korkarak peşine takılıyorum Dilek'in.Aşağıya indiğimde hakikaten de O ve Camilla'yı tehlikeli bir yakınlık içinde buluyorum.İki adımda yanına vararak kolundan çekiştiriyorum.

"Saçmalama" diyorum Türkçe olarak."Burası O'nun evi ve ne isterse yapabilir."

"O zaman biz de gidelim buradan.Ne bu canım.Şu tiplere bir bak.Kesin alkol dışında da bir şeyler alıyordur bunlar."

Gözleri kaymış iki tipi görünce bende aynı şeyi düşündüm.Zaten içeri giren Süha'nın da bu görüntüden hoşlanmadığı son derece açıktı.Sert bir hareketle Camilla'yı kendine çekerken hızlı bir İspanyolcayla bir şeyler söylüyordu.Aynı sertlikte aldığı yanıttan kavga ettiklerini anlamak çok zor değildi.Camilla bize attığı öldürücü bakışın ardından salondan çıkıp gitti.Biz birbirimize bakarken Süha da diğerlerini kovalamakla meşguldü.İçerisi o kadar kalabalıktı ki bu epey bir zaman alacağa benziyordu.

Süha az sonra yanımıza gelerek suçlu gözlerini ikimize çevirdi.

"Üzgünüm kızlar.Bu kadar ileri gideceklerini düşünemedim.Ama bu son.Bu evde bundan sonra parti falan olmayacak"

Gerçekten de üzgün görünüyordu ve ikimiz de anında yumuşadık.Zaten O'na uzun süre kızgın kalmak da pek mümkün değildi.İnsanları anında etkisine alan bir sıcaklığa sahipti ki bunu da ailesinden aldığını görmek mümkündü.

"Önemli değil" dedi Dilek yarı şakacı yarı ciddi bir sesle."Zaten bir süre sonra kendi evimize çıkacağımız için istediğin partileri vermeye devam edebilirsin"

Süha şaşkınca bir O'na bir bana bakarken "Ne demek bu" dedi yeniden Dilek'e dönerek.

"Ne anladıysan O demek.Burada senin yanında sonsuza kadar kalacak değiliz herhalde"

"Orada dur bakalım küçük hanım.Babam sizi buraya benim yanıma yolladı.Benim.Ve O aksini söylemedikçe buradan bir yere ayrılamazsınız"

"Öyle mi kim demiş O'nu.Öyle bir ayrılırız ki senin haberin bile olmaz"

Ben ikisi arasında ki kavgayı izlemeye öyle dalmışım ki odadaki hareketlenmeyi görmedim bile.Ne zaman ki Süha bir el tarafından geri çekildi işte o zaman burnundan soluyan Hakan ile burun buruna geldim.Ama O benden yana bakmadan bütün öfkesi ile Süha'ya bakıyordu.

"Sana ne dedim ben" dedi sıkılı dişlerinin arasından. "Ben gelip O'nu alana kadar O'na iyi bak demedim mi.Böyle mi bakıyorsun sen emanetine? Söylesene!!!"

UZAKLARDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin