21.bölüm- YAKARA

En başından başla
                                    

Ormandan çıkıp yola geçmiştik. Kimse konuşmuyordu artık. Herkes mayışmıştı.
Savaş arkasını döndü ve
" Hadi Sanem, taş kağıt makas."
Gülümsedim ve oynamaya başladık.
" Taş kağıt makas "
10 tur oynamıştık ki Rüzgar seslendi. Bir yer bulduk ,duruyoruz.

Benzinlik gibi bir yere gelmiştik. Benzinliğin hemen yanında bir ev ve bir garaj vardı. Benzinliğin sahibi burada oturuyordu demek ki.

Kemal komutan askerlerini ormanı kolaçan etmeleri için göndermişti.
" Ayrılalım ve etrafa bakalım. Eve,benzinliğe. Ve istediğim bir şey de var , bana komutan demeyin artık. Şu lanet dünyada rütbenin bir önemi kalmadı, herkes ismiyle var. Sadece Kemal derseniz iyi olur, yaş farkıda çok yok zaten."

Son cümleleri bana bakarak söylemişti. Kulübedeki komutan olayı ne büyümüştü be!
Ben ve Eylül bıçaklarımızı belimizden çıkarıp benzinliğin arkasına doğru yöneldik.
Derken Rüzgar seslendi.
" Eylül, Buğra seni çağırıyor."
" Neden ?"
" İşi varmış."
Ne işi ya diyerek yanımızdan uzaklaştı.
Rüzgar ile beraberdim. Elimi tuttu ama ben elimi çektim. Tekrar sıkı bir şekilde tuttu ,yine canımı acıtıyordu.
" Özür dilerim, gereksiz yere konuyu uzattım. Kemal' le aranda ne gibi bir şey olabilir ki. Abartıyorum işte. "
Yüzüne bakmadım. Arka tarafa gelmiştik. Bu sefer benzinliğin duvarına sertçe itti ve ellerimi tuttu.
" Yine canımı acıttın"
Dedim ama dinlemedi. Yanaklarımı öptü. Dudağıma doğru giderken Eylül'ün sesi geldi.
" Ya Rüzgar, Buğra çağırmamış ki. "
Sözüne devam edemedi.
" Böldüm sanırım. Aa Buğra çağırıyor galiba, görüşürüz."
" Gel Eylül gel. Buğra değildir o. Bende gidiyordum zaten."
Eylül gülümsedi.
Rüzgar kulağıma eğilip
" Biz miyiz ?" Dedi.
Cevap vermedim. Biraz düşünmeliydim. Biraz yüzü asık bir şekilde yürümeye başladı.

Arka tarafta bir benzin tankeri vardı. Eylül dolu mu diye kontrol etmek için tankerin üstüne çıkıp kapağı açtı.
" İçi dopdolu Sanem"
Gözlerindeki sevinci hissetmiştim.
Hemen benzinin üstünden atladı.
" Bekle ben diğerlerine haber verip buraya getireyim."
Koştura koştura gidiyordu.
Kimse gelmeyince bende öne gidecektim. Eylül' ün gittiği tarafın tam tersi yönüne geçtim. Öne ilerlemek için benzinliğin yanına geçtiğimde Buğra'nın yerde olup bana baktığını gördüm.
Saklan der gibi bir hareket yapmıştı başıyla. Korkmuştum çünkü şu an tek başımaydım. Saklanmak için arkamı döndüğümde bir adamla göz göze geldim. Elindeki silahı başıma doğru tuttu.
"Yürü!" Dedi. Ön tarafa geldiğimizde herkesi ellerinden bağlı bir şekilde eve doğru ittiriyorlardı.
Hepsi içeri girdiğinde arkamdaki adam;
" Sakın yanlış bir hareket yapayım deme. Şuradaki yürüyen ölüyü görüyor musun? Onlara katılırsın."
Bu beni korkutmuştu. Ama bir hamle yapmam gerekiyordu. Arkamı döndüm ve adamla göz göze geldim. Beni yiyecekmiş gibi süzüyordu. Biraz cilveli baktım. Adamın yumuşadığını hissettiğimde eline hızı bir şekilde vurdum. Silahı yere düşmüştü. Bacağına tekme attım. Adam hareket edemiyordu, sanırım kötü bir yere vurmuştum. Koşturmaya başladım. Evin içinden çıkan bir adam peşimden koşmaya başladı.
Lanet olsun. Ayağım yerdeki taşa takılmıştı, yüzüstü yere düşmüştüm! Sırtımı toprağa doğru yasladığımda adam üstümdeydi. Silahıyla başıma vurdu ve başım dönmeye başladı. Beni kucağına aldığında gözlerimin kapandığını hissetmiştim.

~

Gözlerimi açtığımda bir sandalyeye bağlanmıştım. " Aah" diye bir ses çıkardım. Başım çok acıyordu. Kanamıştı. Ve ağrıdan da zonkladığını hissediyordum.
Etrafıma baktığımda diğerlerinin de benimle aynı konumda sandalyeye bağlı olduklarını gördüm. Onların ağzı da bağlıydı. Ben onlardan biraz uzaktım sadece. Adamlara daha yakındım.
" Hırçın Prenses uyandı sonunda demek. Yüzünü temizleyin, kaşındaki yarayı da kapatın."
" Esra gelmedi hala "
" E gidip en yavaş sürücüyü gönderirseniz alması için."
Kapının çalındığını duydum, bir adam koşarak aşağı indi . Yukarı bir adam ve elinde çanta olan bir kadınla birlikte çıktılar.
Kadın yüzüme baktı, sonra yarama. Çantasını açtı. Yaramı temizlerken sessiz bir şekilde merhaba dedi. Yüzümdeki sinirli ifadeyi değiştirmemiştim. Pansuman yapmaya başladığında canım şiddetli bir şekilde acımıştı. Acıdan bağırdım. Bana hırçın diyen adam kadının kolundan tuttu.
" Kızın canını acıtma" diye bağırdı.
Pansuman bitmişti ama o acı hala vardı. Ya da ben çok hassastım.
Adam yüzümü tutup
" Adın ne tatlım ?" dedi.
Yüzümü sağa çevirip adamın ellerinden kurtuldum. Rüzgar'a baktım.
" Dilini yuttun herhalde. "
Rüzgar' ın yanına geçip
" Bu çocuğa o kadar baktığına göre aranızda bir şey olmalı. Peki ben silahımı çıkarıp bu adamı vursam konuşur musun?"
" Dur, tamam tamam. Adım Sanem."
" İşte bu kadar kolay. Ama ben yinede çok sinirlendim. Bu çocuğu öldürmeyeceğim senin için fakat"

Dedi ve belindeki silahı çıkarıp bir askeri vurdu. Donup kalmıştık, hepimiz. Kemal kafasında intikam planları kuruyor gibi düşünceli ve sinirli şekilde adama baktı.

" Öyle sinirli bakmayın canım. Beni sinirlendirmemeniz gerektiğini öğrendiniz."
Sözüne devam etti.
" Gelelim sana Sanem'cim. Bende Burak. Patronumuz seni beğenecektir. Seni ona götüreceğiz. "
Sözünü kestim ve bir umutla sordum.
" Ya beğenmezse ?"
" Aa evet. O tarafı da var. Öldürürüz o Zaman ya da gerek yok. Ben beğenirim seni."
Sinirli baktım.
Eylül'e doğru baktı.
" Bu kızı da ne yapsak? Var mı bu erkeklerin arasından biri ?"
Deyip bana döndü. Cevap bekliyordu.
" Var olsa ne olacak olmasa ne olacak ?"
" Değişir tabii. Varsa ölüm yoksa emm seninle gelebilir."
" Yok,yok. Emin olabilirsin."
Yukarı bir adam çıktı ve şunu söyledi;
" Araba hazır "
Burak denen Ada'm cevapladı;
" Hadi gidiyoruz ."
Adamlar benimde ağzımı bağladılar. Sandalyelerden çözüp ellerimizi bağladılar. Biri koluma girdi ve kapıya doğru yürütmeye başladı. Kapının orda arkamı dönüp Rüzgar'a baktığımda gözlerinde hüznü ve öfkeyi görmüştüm. Ağız hareketleriyle ona "Affettim" dedim. Belki bir daha göremeyecektim. Artık bir şey hissedemiyorum ona karşı ama küs ayrılmak istemedim.

Bir adam içeri girip onlardan uzak bir yere bıçak bıraktı. Şunları dediğini duydum;
" O kördüğümlerden kurtulabilirseniz bir bıçak bırakıyorum şu masaya. Hani ölmeyin bari. Yeterince zombi var."

Dışarı çıktığımda bir araca bindirildim. Eylül de aynı arabadaydı. Bizim arabamızı da alıyorlardı. Diğerleri kurtulsa bile ne yapacaklardı ? Bizi bulmaları imkansızdı. Nereye gidecektik ki? Benimle konuşan adam Burak yanıma oturdu. Eylül ve adamın ortasında kalmıştım. Bunlara adam diyordum ama yaş olarak bizim gibilerdi. Küçükleri de vardı, büyükleri de.

Yolu tam olarak görüyordum. Bir yolunu bulup Eylül ile birlikte kaçıp geri dönebiliriz diye düşünürken Eylül'ün tarafındaki kapı açıldı. Bir adam yanımdaki   Burak' a bez uzattı. Burak benim, kapıdaki adamda Eylül'ün gözlerini bağladı. Tüm dönüş umutlarım da bu durumda toprak altına gömülmüştü.

~

Birinin kolumdan sıkıca tutup  çekmesiyle irkilerek uyandım. Yol o kadar uzun gelmişti ki. Gözlerim de kapalı ve karanlık olduğundan uyuya kalmıştım. Burak gözlerimin bandını açıp bana şunları söyledi;
" YAKARA' ya hoşgeldin."

GÜZEL BİR BÖLÜMDÜ,UMARIM BEĞENİRSİNİZ :)

ZOMBİ SALGINI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin