Aşağıya inip sormak aklından geçse de Edim'in sabah sabah tersleyeceğini düşünüyordu. Bu evde boğuluyordu, bu ev ölüm fikriyle arkadaş olmasına yönelten bir mezar gibiydi. Gerçi, arkadaş olmasına gerek kalmadan Edim direk ölümle nikâhlarını kıyacak gibi duruyordu. İç çekerek kalktı yerinden, ne olacaksa olsundu.

Çıplak ayaklarıyla odadan çıkıp geniş holü geçerken evin her yerini ezberleme kararı aldı. Bir gün kaçacağı zaman küçük ayrıntılar yardımcı olabilirdi. Geçtiği holün sonuna geldiğinde buradan sol tarafa ayrı bir hol açılıyordu sağ taraftaysa aşağıya ve yukarıya uzanan merdivenler vardı. Edim, bu eve getirdiği ilk gün, o kuş yuvasına tıkmak için yukarıya uzanan merdivenleri kullanmıştı. Birkaç kat daha çıktıklarını hatırlıyordu. Şimdilik bu kadarı yeterliydi. Diğer yerlere göz atmak istese de Edim'e yakalanabilirdi.

Aşağıya uzanan merdivenlere yönelerek indi ve salona geçti. Bakışları önce pencereye ilişti, ardından dün gece örtülmediği belli olan kalın perdelere kaydı; iki perdenin arasından salona sabahın ölgün ışığı yayılıyordu. Kaşları çatıldı, Edim koltuğun üzerinde uyuyordu, tüm gece burada mı yatmıştı? Omuz silkti, Beni ilgilendirmez, diye düşündü. Kendisinden uzak olduğu sürece isterse gidip köprü altında yatsın umrunda değildi.

Yanına yaklaştı. Edim'in kaşları çatıktı, belki rüya görüyordu. Sonra hayır diye düşündü genç kız, o uykusunda bile kaşları çatıktı. Şu kitaplarda okuduğu uykusunda masum görünen erkeklerden değildi, kitaplar fena kandırıyordu. Kesinlikle ben hâlâ şeytanım arkanı kolla diyen bir havası vardı.

Su içmek için mutfağa geçti, bir bardak alıp su doldurdu. Sandalyeye oturup dalgınca içmeye başladı. Bardağı mutfak masasına bırakıp, dirseğini masaya yüzünü avucuna yasladı. Ne yapacaktı, nasıl yol izleyecekti? Burdan hemen kurtulması gerekiyordu. Birkaç dakika sonra, içeri Nergis girdi.

Lavin'i görünce, "İyi sabahlar olsun, kızım," dedi. Genç kız, bu kadar erken saatte zinde olan sesine hayret etmişti. "İstediğin bir şey varsa, vereyim."

Genç kız, hayır anlamında başını salladı. "Yok, ben su içmek için gelmiştim."

"Tamam," diyerek kahvaltı hazırlamaya başladı Nergis.

Lavin tekrar salona döndü. Genç adamın yattığı koltuğun karşısına geçip oturdu. Koltuklara ve perdelere baktı, herhâlde bu pislik kendi zevkine göre döşemişti. Bir erkeğin tercih edeceği tonlar arasında yer alan, lacivert rengi hakimdi salona. Bu renk, salonu hem sade hem de ağır ve şık göstermişti. İtici değildi çünkü koltukların, arka ve kenar yastıklarının üzerinde farklı renklerle işlemeli desenler vardı. Kalın perdeler, düz lacivertti fakat tül perdelerin üzerinde yer yer işlenilen buz mavisi renginde laleler, bu boğuculuğu kapatmıştı.

"Neye bakıyorsun öyle?"

Lavin, duyduğu sesle yerinden sıçradı. Hâlâ uykuda mı diye düşünmekten kendini alamıyordu. Bir an ne diyeceğini bilemeyerek gözlerini kırpıştırdı. Gözleri kapalıydı, uykusunda mı konuşmuştu? Belki kendisine dememişti.

Edim gözlerini açtı, "Sana diyorum, aptal," dedi azarlayıcı tonda. "Duymuyor musun, beni?"

Lavin, gözlerini abartıyla devirdi. "Evet, duymuyorum," dedi yüzüne dik dik bakarak. "Sen uyumana devam etsene."

İNTİKAMIN PENÇESİNDE (+18)Where stories live. Discover now