• 2 •

742 27 3
                                    

Şuan kafamda hiçbir kurgu yok. Doğaçlama aklıma ne geliyorsa yazıyorum, okumanız dileğiyle.

İyi okumalar...

Sessiz ve sakin bir yolculuktan sonra hiç beklemediğim bir ev karşıladı beni.

Ashton'dan 'saray' diyebileceğim bir yerde oturmasını bekliyordum. Oysaki gördüğüm ev iki katlı minik gri hoş bir evdi. Minik bir bahçesi vardı gördüğüm kadarıyla. Hevesle başımı Ashton'dan tarafa çevirdim. Tanrı şahidim olsun ki o mükemmel olan dudakları yukarı doğru kıvrılmıştı. Ama hemen düzeldi.

Alt dudağımı ısırıp giriş kapısına doğru ilerlemeye başladım. Adım seslerini bile duyabiliyordum. O bile o kadar mükemmeldi ki!

Ah pekala, sakinim.

Kapının önüne geldiğimde kapıyı açması için biraz kenara kaydım. Göz ucuyla ona baktığımda onunda bana baktığını gördüm. Nefesim kesilmişti. Gözlerinde takılı kaldım. Ne kadar geçmişti bilmiyorum ondan gözümü alamıyordum. En sonunda uyarırcasına öksürdü. Ona anlamsız bakışlar attıktan sonra, çenesiyle kapıyı gösterdi.

"Geçmeyi düşünüyor musun? Yoksa akşama kadar gözlerinle sikmeye devam edeceksin?" gözlerimi büyütebileceğim kadar büyüttükten sonra kızaran yüzümü kapatırcasına önüme döndüm. Alt dudağı dişlerken içeri girdim.

Girişin üç metre kadar ilerisinde yukarı doğru çıkan düz merdivenler vardı. Kafamı sola çevirdiğimde beni minik bir salon karşıladı. Duvara monte edilmiş bir televizyon onun tam karşısında üçlü koltuk. Sol tarafında iki adet tekli koltuk vardı. Sağ tarafında ise ikili koltuk. Gri renkteydiler. Salonun sağ tarafında mutfak vardı. Her zaman sevdiğim amerikan mutfağı... Hemen önünde ise altı kişilik yemek masası.. Sevmiştim. Gerçekten ev çok güzeldi. Yani gördüğüm kadarıyla...

God's Gift • İrwinWhere stories live. Discover now