Eve geldiğimde vakit oldukça geçti.Hazel'in o son derece kırıcı sözlerinden sonra alıp başımı gitmek istedim bir süreliğine.Amaçsızca yürüdüğüm birkaç saatin ardından karşıma çıkan ilk kafeye girip oturdum.Elimde kahvemle bir süre önümden gelen geçen kalabalığı izledim durdum boş gözlerle.İspanyollar acayip derecede hareketli insanlar.Aslında bizden çok bir farkları da yok.Etrafımda gezinen insanları sanki her zaman görüyormuşum gibi hissediyorum ve hiçbir şekilde yabancılık hissetmiyorum.

Az ileride küçük bir çocuğun kucağında ki köpekle sanki oyuncakmış gibi oynamasına gülüyorum istemsiz bir şekilde.Köpek de O'nun küçük olduğunun farkında sesini bile çıkarmadan oturuyor.Yanı başımda bir sesin İspanyolca bir şeyler dediğini duyunca kafamı kaldırıyorum ve hayatımda gördüğüm en gece gözlerle karşılaşıyorum...Adam bembeyaz dişlerini gösterircesine gülümsüyor ve bu beni de etkisi altına alıyor anında.

Bildiğim birkaç İspanyolca cümleden dikkatle düşünerek doğru olanı bulmaya çalışıyorum ve:

"No sé español" diyorum.

Adam gözlerini kocaman açarak bir şeyler mırıldanıyor ve ben de anlamıyorum elbette.Sonra kafasını iki yana sallayarak İngilizce konuşmaya başlıyor.

"İngilizce biliyormusun peki?" diyor.Kafamla onayladıktan sonra bende "Evet" diyorum İngilizce olarak.

"Senin İspanyol olmadığına hayatta inanmam" diyor hemen ardından.

"İnansan iyi edersin çünkü değilim" diyorum.

Elini uzatarak "Carlos" diyor "Ve biraz önce sana "Sizi güldüren şey nedir güzel bayan?" diye sordum diyor.

Yanaklarımın kızarmasına aldırmadan kahkaha atıyorum.Bir yandan da hala köpeği mıncıklayan kızı gösteriyorum.Carlos kafasını benim gösterdiğim yere çevirdiğinde yüzünde ki gülümseme de artıyor.

"Aaa Maria" diyor."Mario'nun kızı.Yani buranın sahibinin.Benim de yeğenim" diyor ve "Maria" diye sesleniyor.Ben ne dediğini anlamasam da çocuğun hareketlenmesinden yanımıza çağırdığını anlıyorum.Küçük kız bedenin el verdiği kadar çabuk yanımıza ulaşıp Carlos'un kucağına zıplıyor.Ne dediklerini anlayabilecek kadar İspanyolcam varmış gibi onları izliyorum dikkatle ve haliyle hiçbir şey anlamıyorum.

"Senin adını öğrenmek istiyor?" diyor bana çapkınca bir sırıtışla

Ben de gülerek kıza dönüp elimi uzatıyorum.O küçücük parmaklarını benimkilere sararken "Dilek" diyorum gülerek...

O andan sonra tatlı bir sohbet başlıyor aramızda ve saatin nasıl ilerlediğini hiç anlamıyorum.Masamız giderek kalabalıklaşıyor ve ben herkesi İspanyol olmadığıma inandırmaya çalışıyorum.Halbuki o kadar esmer de değilim ama sanırım koyu renk saçlarım onların buna inanmasına neden oluyor...

Artık kalkma vakti geldiğinde onlara yeniden geleceğime dair sayısız kere söz veriyorum.Memleketimden bu kadar uzakta , üstelik canım da bu derece sıkkınken karşıma bu insanları çıkaran kadere şükrediyorum.Hepsi o kadar candan ve samimiydi ki burada kaldığım sürece buraya gelmekten asla vazgeçmeyeceğimi biliyorum.

Carlos beni eve getirmekte ısrar edince bende kabul ediyorum.Dışarıya çıktığımızda O'nun ileride ki "Vespa"nın önünde durduğunu görünce kaşlarımı çatıyorum.

"Ben O'na binmem" diyorum.

O ise sadece kahkaha atarak "Bir şey olmaz merak etme" diyor ve bana elini uzatıyor."Güven bana" diyor ve ben de elini tutarak "Tamam" diyorum.

Kısa bir yolculuğun ardından eve ulaştığımızda neredeyse üzülüyorum.Carlos da sanki bunu anlamış gibi "Bir dahakine deniz kenarından götüreceğim seni ve işte o zaman motorun keyfini alacaksın" diyor.

"Söz mü?" diyorum gülerek.O da "Söz" diyor yüzünde ki gülümseme ile birlikte.

O'nun uzaklaşmasını izlerken aklıma bugün yaşadıklarım geliyor saatler sonra ve yine kederleniyorum.Yavaş adımlarla , gürültü yapmamaya çalışarak içeriye giriyorum.Yukarıya çıkmak için ilk basamağa bastığımda arkamdan gelen ürkütücü sesle yerimden sıçrıyorum.

"Neredeydin bu saate kadar ve her şeyden önemlisi o adam kimdi"

Hakan

Başta ki sinirim geçince biraz olsun sakinleşiyorum.O'na ne dersem diyeyim bunu kabul edecek değilim.Aklıma hala vizem olup olmadığı geliyor ve hızla odama yürüyorum.Az sonra elimde k pasaportuma bakarken "Güzel" diye mırıldanıyorum."Bu kadar kolay değil Hazel hanım" diyorum."Verdiğin onca sözü bu kadar çabuk unutacak değilim.Sana da unutturmayacağım"

Ondan sonrası tam bir keşmekeş.Şevket amiri izin konusunda ikna etmek hiç de kolay olmuyor tam da düşündüğüm gibi.İki ay önce izine çıkmışken bir daha izin vermeyeceğini söylüyor bağıra bağıra ama izin hakkım olduğunu bildiği içinde bir şey diyemiyor.Uzun süren bir cebelleşmenin ardından bir haftalık izin alıyorum ama O'nun hepsini kullanamayacağımdan haberdar değilim henüz...

UZAKLARDAWhere stories live. Discover now