1

276 31 2
                                    




"Ne alırdınız?"

Üstümüze dikilen garsonu görür görmez aklıma gelen en basit şeyi söyledim.Anlaşılan Sevgi de aynı fikirdeydi.

"Cappuccino."

İkimiz de güldükten sonra garson menülere almaya yeltenince menüleri suratımıza gömdük.

"Menülere biraz daha bakabilir miyiz,güzel görünüyor yemekler falan?"

Garson saçmalamama aldırmadan "İki capuccino.." diye mırıldanarak arkasını dönüp uzaklaşırken karşı masayı izlemeye devam ettim.

"Biraz takıntılı davranmıyor musun Sevgi?Baksana Kaan sadece telefonuna bakıp yemek yiyor."

Sevgi durmadan whatsapp son görülmesini kontrol ediyordu.

"Baksana,8 dakikadır çevrimiçi!Kim bilir kimle konuşuyor da hastanede ben varım diye görüşmek istemedi kızı buraya çağırdı,şıllık."

Omzunun üstünden telefona baktım.

"Hiçbir kanıtımız yok ama?Yarım saattir burada oturmuş sevgilinin bir schnitzeli bitirememesini izliyoruz.Hem kız gelmeden yemeğe başlanır mı?"

Sevgi nihayet telefonu kapadı ve önlüğünün cebine koydu.

"Belkide haklısın.Kısa bir öğle molası var zaten,hastane dışında bir yerlerde yemek istemiştir.Fazla abartıyorum herhalde."

Kahveler masaya geldiğinde bardağın yarısından da fazlasının köpükle dolu olduğunu farkedince içmekten vazgeçtim.

"Hatırlat da bir daha buraya gelmeyelim,olur mu?Ben şimdi kaçıyorum öğlen arası biteli 15 dk oldu."

Sevgi'yi öptükten sonra yüzümü saklamaya dikkat ederek restorandan dışarı çıktım ve yoldan geçen ilk taksiyi durdurmayı başaramayıp ikincisine kendimi bile gösteremeden geçince mecburen üçüncü taksiye atladım ve çalıştığım şirketi tarif ettim.

Maslak'a girdiğimizde dev binaların arasından geçip şirketin önünde durduk.Sevgi'yle beraber sadece 6 yıl İzmir'de okumuş olsakta dev binalar yerine deniz kenarını süsleyen palmiyeleri görmeyi hala özlüyordum.En azından İzmir'de okulumuza yakın kafeler nasıl düzgün kahve yapılacağını biliyordu.

Yaka kartımı girişte okutup tekrar çantama koydum ve asansöre binip 3. kata bastım.Asansörden indiğimde bütün ofise bir karmaşa hakimdi.Ayağımı dışarı atar atmaz genel müdürün asistanı Sena bana doğru uzun topuklularına rağmen elinde dosyalarla koşmaya başladı.

"Selin Hanım,neler oldu inanamazsınız,acilen gelmeniz lazım."

Camlı kapılardan ofise girdiğimde en az 3 farklı telefon aynı anda çalıyordu.Doğruca genel müdürümüz Emre Bey'in odasına girdim.

"Emre Bey,bütün ofis karışmış,yapabileceğim bir şey var mı?"

"Emre Bey mi?Bey mi?"

İlk defa onu bu kadar sinirli bir şekilde görüyordum.

"İlk iş deneyimin olmasına rağmen seni işe aldım,burada 2 yıllık olmana rağmen yönetici yaptım ve sen bana hala Bey mi diyorsun?"

Emre'nin şirkette işe başladığımdan beri bana ilgi duyduğunun farkındaydım ve doğru söylemek gerekirse biraz da iş hayatında yükselmek için bu durumu biraz kullanmıştım ama sonuçta hiçbir zaman karşılık vermemiştim,benden hala umutlu olması bile şaşırtıcıydı.

"Size şirketteyken başka nasıl seslenmemi istersiniz?"

Sessiz kaldı ve laptobuna sinirle bakmaya geri döndü.

BarutWhere stories live. Discover now