Dans 25: "Gecenin Ayazı"

5K 216 54
                                    

Saatler sonra doğum günüm. Ve bana verebileceğiniz en güzel hediye, affınız.

Özür dilerim. Sümeyye, eğer bunu görüyorsan en çok senden özür dilerim.

*

Hatırlayamadığım şeyler var.

Bitmek bilmeyen yanılgılarım, rotamın devrilişi var.

Devrik rotamda kaybolduğum bir renk var. Rengin arasına pusu kurmuş anılar...

Ama en önemlisi beni izleyen gözler var. Yeşillerin içinde, ıssız yerlerinde kendime ait izler var. Keskin. İzlerimin çevresinde ise bir ölüm antlaşması. Yükmü kesin. Çünkü altındaki imza o'na ait. İmza acımasızca benliğimi yakıyor, küle çeviriyor. Tekrar yakabilmek için...

Bacağımda hissettiğim uyuşmayla tatlı uykuma veda ettim. Kabussuz bir gece olmasına şaşırırken gözlerimi aralamadan önce burnuma iğrenç denilebilecek bir koku ulaştı. Taze alkolle duman karışımından fazlası vardı, açıkçası ne olduğunu bilmek istememek daha sağlıklıydı.

Bakışlarım aralık perdeden yansıyan güneşle beraber iyice kısılırken görüntüler netleşmeye başlamıştı. Sabahın köründe, şık bir odanın köşesindeydim. Yani en azından eskiden öyle olduğunu umuyordum. Karşımda vişneçürüğü renginde bir yatak, içerisinde kaç tane olduğunu bilmediğim insan yatıyordu. Başucuna asılmış gece lambası varla yok arasındaydı. Yanındaki dolabın kapakları ardına kadar açılmış, genç bir kıza ait olduğunu düşündüğüm giysiler önüne yığılmıştı. Biraz daha dikkatle bakınca yerde olan şeyin sadece giysiler olmadığını görebiliyordunuz. Beyaz tozlar, bitik şişeler, küller... Ve tamam, buradan gitmek için iyi bir neden.

Başını bacağıma yerleştiren, uykuya dalmış piercingli çocuğu pekte nazik olmayan bir biçimde itip ayağa kalkınca başıma saplanan ağrı alkol kokan ellerimle lekelerin yeni olduğunu belli eden duvara dayanmama sebep oldu. İşte sıradan bir gün daha.

"Hey nereye gittiğini zannediyorsun? Evi... beraber toplayacağımızı söylemiştiniz."

Kulaklarıma ulaşan sesin sahibi aynı zamanda villanın sahibi olmalıydı. Talihsiz şahıs... Boynumu yana yatırarak arkama döndüğümde içi boş kitaplığın önünde uzanmış, kendine gelmeye çalışan cılız, sarhoş bir çocukla karşılaştım. Ela gözlerine öyle sert bakmıştım ki, onları kırpıştırmayı kesmişti. "Kapa çeneni yoksa gelip hiç hoş olmayan bir biçimde ben keserim."

Sesimden ötürü geceden kalma insanlar homurdanırken beyaz tokmağa uzanmamla kendimi ferah bir koridora atmam bir olmuştu. Boş şişenin ayağımın altında ezilmesini umursamadım, en azından zeminde yatan bedenler şimdilik yoktu. Lavabo olduğunu sandığım yere doğru yürürken, az önceki çocuğun bana karşı homurdandığını biliyordum. Bu yüzden "Seni duyuyorum gerizekalı. Dilini kesmemi istemiyorsan sus." diye bağırmayı ihmal etmemiştim. Hemen ardından sessizlik.

Böyle yaşamayı daha ne kadar sürdürebilirdik bilmiyorum. Kaç gün olmuştu, kaç hafta belki de, kaç ay? Kim olduğumu aramayı bırakışımın, hatta kaçışımın. Ya yeşilin vedasının?

Uras'la beraber devam ediyorduk yolumuza. Hep özendiğim o hayatı yaşıyordum. Kimseyi umursamıyordum. Sadece içiyor, geziyor, eğlendiğimi sanıyor ve dans ediyordum. İhtiyacımız olan tek şeyi, parayı da bu yöntemle hallediyorduk. Hedeflerin evine girip parti düzenliyor ve satıcılık yapıyorduk. Sonra da hiçbir şey olmamış gibi tüyüyorduk. Yaşamayı bilmeden, hayatı yaşadığımı sanıyordum.

Elbette ki bu adil değildi. O gecelerin gündüzü vardı ve geçtiğini söylesem de hiçbir şey geçmemişti. Her şey yerli yerindeydi. Şüphelerim, sorularım, herkese ters düşen aynı zamanda çıkmaz olan sokaklarım. Yarım kalmış hayatım, tamamlanamayışım.

Gecenin DansıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin