Dans 26: "Zifiri"

4K 250 62
                                    

Bölümden önce bu yazıyı okumanızı istedim.

Neredeyse bir sene oldu, burada beni tanıyan insanlar var. Hiçbir zaman okunma, vote veya yorum sayısının yüksek olmasını istemedim. İstediğim tek şey arkamda değil; yanımda duran bir okuyucu kitlesiydi. Kesinlikle gözüm yükseklerde değildi ve inanır mısınız hikayemin değil 130K olacağını, bir kişi tarafından bile okunacağı tahmininde bulunmuyordum. Hepinize, özellikle yorumlarıyla beni mutlu eden okuyucularıma teşekkürler.

İşte konu burada başlıyor. Son bölüme baktım; okunma sayısıyla yorum hatta vote sayısı arasında kocaman bir fark var. Cidden mi? Ben günlerimi harcarken bir tık, bir yorum bu kadar fazla olmamalı diye düşünüyorum. Üstelik sizden sadece güzel yorum beklemiyorum. Yanımda olmanıza ihtiyacım var. Umarım derdimi anlatabilmişimdir.

Bu arada önceki bölümlere yapılan yorumlara yeni bakma fırsatım olacak. Hepsini teker teker okuyacağım. Teşekkürler.

Okurken medyaya eklediğim müziği tekrar tekrar açmanızı öneririm. Sadece onu dinledim, çok hoş oluyor. Ve tabiki medyada Savaş'ımız var! Yeni gelişmeler hakkındaki görüşleriniz?

-

"Merhaba Pera."

Kül döken izmarit yandı aniden. Alevi büyüdü, büyüdü, büyüdü. Ve içime ulaştığında hayal meyal anımsadım o'nu. Siyah dar takımının içinde zarif bir bedeni vardı. Sarının yerini siyaha almış saçları benimkiler gibi omuzlarına dökülüyordu. Dudakları, hala, çekiciydi. Burnu dik, cildi pürüzsüzdü. Ve gözleri eskiyen hatıraların küf kokusu arasından çıkagelmişti. Mavinin açık tonlarından. Büyüleyici.

Ama bu fotoğraftaki kadınla birebir değildi. Kesinlikle metroda gördüğüm kadınla birebir değildi. O masumdu. En çok bu yanını kıskanmıştım. Şimdiyse kıskanılabilecek hiçbir şey yoktu çünkü en az benim kadar kötüydü. O ifadeyi tanırdım. Nefret saçan bakışları, düz çizgi halinde koruduğu dudakları tanırdım.

Eğer bu gerçekse eşgaline yerleştirdiği ölümü tanırdım.

Eğer bu gerçekse, Savaş'ın bana anlattığı neydi? Sigarasının ucundan düşen gözyaşları neydi? Bu kadına olan aşkı, o'ndan bahsederken ki tınısı neydi...

Düşman bir tavırla başını hafifçe iki yana sallarken ellerini sıkıyor olduğunu görebiliyordum. Bana saldıracaktı. "Önüne kolay bir seçenek sunmuştuk. Ama sen zoru seçtin."

Kelimeleriyle o kadar meşgulum ki, satır aralarına hapsolduğum o anda kafama dank etmişti. O da bu işlerin içindeydi. Metroda gördüğümde bu yüzden kaçmıştı. Her nedense beni takip ediyordu. Bu anı kolluyordu, en başından beri. Savaş'ın ruhunu, ruhuna hapsettiği kadın. O da bir yalancı. Tıpkı kocası gibi. Ve o an anlıyorum. İhanete uğrayan yalnız ben değilim. İnandığım şeylerin koskoca bir yalandan ibaret olmasında yalnız değilim.

Beni dış dünyaya döndüren şey Uras'ın öksürük kriziydi. Kadın olduğu yerde duruyor, derdinin ben olduğumu belli ederken düşman tavrını sergilemekten çekinmiyordu.

"Gece, n'oluyor lan?"

Uras'a döndüğümde yarım yamalak bilinciyle ayağa kalkmaya çalışıyordu. Saçları arasından kan geliyordu ve boynunda parmaklarımın etkisiyle kırmızı izler vardı. Kırmızı beni çağırıyordu. O'nu geri çevirmeyeceğimden emindi. Tüm bu düşüncelerimle Uras'a doğru yöneldiğimde kalkmasında yardımcı oldum.

"Uras şimdi senden tek bir şey isteyeceğim. Git. Buradan hemen git." ağzını açacak gibi olduysa bile parmağımla onu susturdum. Vakit daralıyordu, ummadık düşmanın ummadık darbesiyle karşıya gelecektim. Tek başıma. "Seni sonra bulacağım. Söz veriyorum. Sadece git."

Gecenin DansıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin