►UÇURUM◄

517 25 5
                                    

 Duygularım anestezi altında. Her şeyi görüyorum, Her şeyi işitiyorum. Ama artık hiçbir şey hissetmiyorum. Güne Amin Maalouf'un bir sözünü kendi hayatıma uygun bularak başladım. Son zamanlarda yaşananlardan dolayı duygularım karman çormandı. Sanki yaşadığım tüm duygular bana yabancıydı, ben değilde bir başkası hissediyormuş gibi. 

Asil sabaha karşı getirmişti beni eve. Tüm gece hiç konuşmadan ben denizi izlemiştim, o beni... Topuz yapılan saçlarımı açmış ve rüzgarın uçuşturduğu her tutamı öpüp düzeltmişti. Kafam omuzunda, kafası kafamın üzerinde saatlerce durmuştuk. Ayaklarım durmaktan titremeye başladığı zaman arabayı biraz daha sahile yaklaştırmıştı. İkimizde arabanın üstüne oturmuş ve susmaya devam etmiştik. Elbisemin boyu kısa olduğu için arabanın üzerine oturturken bana işlettiği şalı bacaklarıma örttü. Bu şalı sürekli yanında taşımasına gülümsemiştim.  Nitekim amacına ulaşmıştı o şal şuan bendeydi. Beni eve bıraktıktan sonra alnımdan öpüp gitmişti. 

Bugün şirkete gidecektim ve mecburen babamı görecektim. Kesin dün akşamla ilgili sorular soracaktı. Tabii Erhan Bey akşam arayıp her şeyi söylememişse...  Telefonum arabamda ve arabam da babamlar da kaldığı için beni arayıp aramadığını bilmiyordum. Sıkıntıyla dudağımı dişledim. Şimdi oraya tekrar gidecektim.  

Yataktan kalkıp duşa girdim. Her sabah kalkıp duş almayınca kendime gelemiyordum, su beni canlı tutuyordu.  Duştan çıktıktan sonra saçlarımı kurulamadan at kuyruğu yaptım ve klasik kombinlerimi giyinip evden çıktım. Babamlara kadar taksiyle gidecektim ve onlara görünmeden arabamı alıp şirkete geçecektim, en azından planım buydu. Taki apartmanın dışında arabasına yaslanmış Ezel'i görene kadar. Eğer dün o sözleri sarf etmeseydi koşarak yanına gidecekken şuan yavaş adımlarla yanına yaklaşıyordum.

'' Günaydın. ''

İlk ben selam vermiştim tüm kırgınlıklarıma rağmen. Bu defa o benim hareketimi yaptı ve kafasıyla yanıtladı beni.   

'' Konuşmamız lazım. ''

Neyi konuşacaktık ki? Suçsuz olduğum halde beni suçlamasını mı? Yoksa bana bulunduğu ağır ithamları mı? Yinede onu kırmamak için kırılan parçalarımı toparlayıp bir köşeye attım ve kafamı olumlu anlamda salladım. 

'' Evinde konuşsak? ''

Bu bir soru değildi, istekti. Tekrar kafamı olumlu anlamda salladım ve yan yana apartmana yürüdük. Yürürken arada bir esniyordum ve bu onun dikkatinin bana yönelmesini sağlıyordu. Asansör'e bindikten sonra nedenini sormuştu.

'' Akşam geç mi uyudun? ''

Eğer bir saatlik göz kapatmam uykudan sayılıyorsa evet, geç uyumuştum. Bunları ona söylemedim ve yine kafamı olumlu anlamda salladım. Asansör durunca ilk onun çıkmasını bekledim. 

Dairemin kapısını açtım ve direkt salona geçtik.  Yan yana koltuğa oturduktan sonra dizime yasladığım elimi tuttu.

'' Bak, birbirimizi kırmış, yanlış anlamış olabiliriz ama biz arkadaşız. ''

Arkadaş? Oysaki ben onu kardeşim gibi görüyordum. Ezel'i fazla anlamlandırmışım yüreğimde.

'' Dün sana öyle söylemek istemedim ama çok üzgündüm. Özür dilerim, ne dediğimi bilmiyordum. ''

Hatasını anlamasına sevinmiştim. Zaten benim tanıdığım Ezel de böyle yapardı. Ona gülümsedim. 

'' Barıştık mı? ''

Ben ona küs kalamazdım ki. O benim en iyi arkadaşımdı. O benim içimdeki ışıktı, küçük kız çocuğuydu. Oturduğum yerden hafif kalkıp kollarımı boynuna doladım. Sarılmayı sevmeyen bu aralar ben, sürekli birine sarılıyordum. Yavaş yavaş benliğim yok oluyordu. Açılan yaralar artık bir şeylerle örtülmek istiyordu. Yarım olan ruhum artık tamamlanmak istiyordu. 

İMKAN'SIZIMWhere stories live. Discover now