"Melez mi? Olamaz, hayır! Koruma lazım."

"Gerek yok. Zararsız."

"Melez olduğumu nereden anladın?"

"Kokundan. Kurt, vampir ve cadı kokun karışmış."
Vay canına. Ciddi anlamda korkmalı mıyım acaba?

"Ne yapalım, efendim?"

"Kızın üstünü değiştirin."

"Hayır! Bir dakika. Kim olduğunu söylemedin."

"Kevin değilim. 'Küçük Hanım' demem Kevin olduğum anlamına gelmez. Seni aldık çünkü sen bizi kurtaracaksın."

"Kimden?"

"Cadı avcılarından. Bizi öldürmek isteyen iğrenç insanlardan koruyacaksın bizi."

"Henüz güçlerimi kullanmayı bilmiyorum ve... Ve yapamam."

"Sana güveniyorum. Sen de bana güvenebilirsin. Unut Edward'ı."

Cadılar yanıma yaklaşmaya başlayınca hafiften bir korku sardı bedenimi. Sandalyeyle birlikte beni odadan çıkardılar. Ben ise çırpınıyor ve maskeli adama bağırıyordum.

"Bırakın beni!"

Cadıların ikisi de koyu bir kahkaha attılar. Bunlar asla ak cadı olamazdı. Hepsinin kara cadı olduğuna kalıbımı basardım. Bana zarar verirler mi, bilmiyorum. Ancak ciddi derecede korkmaya başladım.

"Ne yapacaksınız bana?"

"Üstünü değiştireceğiz sadece, korkma."

Bana güven verici cümlelere inanmak istesem de yüzündeki alaycı ifade bunu bozuyordu. Birbirlerine bakıp gülmeleri artık hepten sinirimi bozuyordu. İyi de ben onlara ne yapabilirdim?

Beni yere koyduklarında biraz sarsıldım ancak kendime gelebildim. Kocaman bir kapının önünde durmuştuk. İki yanımdaki cadılar kapıyı ittirdiler. Kapı açıldığında içeride yüzlerce cadı gördüm. İnanılmaz farklı ve gariplerdi. İnsanlarla, vampirlerle ya da kurtlarla alakaları yoktu. Onlar da böyle yaratılmıştı. Farklı yaratıklardı...

"Üstümü..."

"Soyun."

"Ne?!"

Bağırmamla bana sinirli bir bakış gönderdiler. Üzerimi çıkardıklarında iç çamaşırımla kalmıştım. Altımı çıkarmamı işaret ettiklerinde ellerimin bağlı olduğunu gösterdim. Uzun boylu olanın eli düğmeme gittiğinde hiçbir şey yapamadım. Altımı da çıkardıklarında artık sadece iç çamaşırlarım kalmıştı. Herkesin önünde beni soyuyorlardı. Olacak şey değil!

"Ne giyeceğim?"

Soruma cevap gelmemişti. Fazla üstelemek istemiyordum. Bende bıraktım. İki-üç cadıya elleriyle işaret yaptılar. Bir süre beni çamaşırlarımla beklettikten sonra cadılar ellerinde bir kıyafetle geldiler. Daha çok baş cadıların giydiği kıyafete benziyordu. Zincirlerimi çözdüklerinde bileklerimi ovaladım.

Beni giydirdikten sonra önüme boy aynası verdiler. Kendime baktığımda gerçekten baş cadılara benzemiştim.

"Maskeli adamın yanına gidelim mi artık?"

"Maskeli adam mı?" diyerek birbirilerine baktılar. Tabii ya, o sadece benim kuruntumdu.

"Şey... Efendim, diye hitap ettiğiniz kişi." dediğimde anlamış gözlerle bana baktılar. İkisi de kollarıma girip beni götürmeye başladılar.

"Ben gidebilirim." Tekrar çırpınmaya çalıştığımda garip sesler çıkarmaya başladılar. Kızdıklarını sezmiştim, bu sebepten usluca(!) yürümeye başladım.

Durduğumuzda geldiğimizi anlayıp kafamı kaldırdım. Kaldırmam pekte işe yaramadı. Kapı zaten bacak boyum kadarmış. Her yer iğrenç kokuyordu. Üstelik pislik içinde nasıl yaşıyorlar, anlamış değilim. Burada nefes dahi alamam ben. Gerçi onlar alışmıştır artık. Bunca zamandan sonra.

Cadılar iki kez kapıyı tıkladıktan sonra içeriden, "Gel." sesi gelmişti. Bacak boyum kadar olan kapıyı açıp beni içeri attılar. Yere yapışmamla ufak bir çığlık attım. Kalçamdaki ağrı dinince kafamı kaldırıp maskeli adama baktım. Yüzünde hiçbir ifade yoktu.

"Giyinmişsin."
İçimden 'görmüyor musun, hala çıplağım' demek geçse de bunu yapmadım. Ayaklanarak ona yaklaştım. Bana söylediği cümlenin hesabını soracaktım tabii ki.

"Kusura bakma. Kanlı dolunayı bekleyeceğiz."

"O ne demek? Ayrıca Edward'ı unutamam."

"Edward. Ah, cansız vampir. Saatli bir bomba gibi. Her an patlayabilir. Ancak... Seni ona bırakmam."

"Seni anlamıyorum."

"Şöyle anlatayım; öleceksin ak cadı. Kanlı dolunayda öleceksin!"

Küçük MelezWhere stories live. Discover now