XVII. DÜĞÜM

1K 105 4
                                    

                  

Üç saatlik arayışın sonunda bulduğumuz bütün belgeleri çalışma masasının üzerine yığmıştık.  Her yeri didik didik etmiş, mektup olabilir diye düşündüğümüz kâğıtları bir araya getirmiştik.

"Mektubun aslını çıkarsana..."

Dante pantolonunun cebinden katlanmış mektubu çıkarıp bana uzattı.

"Her mektup, "Sevgili, Aldric..." ile başlıyor olmalı. Sonunda da imzası yer almalı."

"O zaman Aldric lafı yer alanları ayıralım."

İkimizde mekanik hareketlerle başımızı masanın üzerindeki kâğıt yığınına çevirdik. Otuzdan fazla belge olmalıydı orada. Sıkıntıyla nefes aldım. "Zor olmamalı."

"Evet," dedi. Onunda gözü korkmuş gibiydi, omuzlarını düşürdü. "Olmamalı."

"Bir yerden başlamak gerek, hadi."

Küçük bir bölümünü önüme çektim ve yere oturup yazılanlara göz gezdirmeye başladım. Dante de hareketlerimi tekrarlayıp sandalyeye yığıldı ve azar azar belgeleri açmaya koyuldu.

"Bunda da bir şey yok

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Bunda da bir şey yok."

Başımı kaldırıp Dante'ye çevirdim. Elindeki son kâğıdı da olmayanların yanına fırlatmıştı. Dört buçuk saattir buradaydık ve elimize geçen sıfırdı. Şu ana kadar hiçbir ipucuna ulaşamamıştık. Açtık, uykusuzduk ve yorgunduk. Geçen her saniye enerjimiz tükeniyordu. Gözlerimiz okumaktan ağrımaya başlamıştı ve yiyecek stoğumuzda bitmek üzereydi. Boşu boşuna geldiğimiz hissine kapılıyordum.

Dakikalardır okumak için çabaladığım parşömeni büyük bir hayal kırıklığıyla itekleyip geri kalanların yanına attım. Bulduğumuz çoğu yazıda Aldric ismi zikrediliyordu ancak ne yazık ki hiçbiri mektup özelliğini taşımıyordu. Hepsi resmi raporlardı.

"Hiçbiri mektup değil."

Yere, yanıma yerleşti. "Yazmamış olamaz mı?"

"Sanmıyorum. Her gün yazacağım yazıyordu. Yazmasa bu ilk mektupla kendini riske atmazdı."

İç çekip ensesini ovuşturdu. "Adamın ismi neydi?"

"Christopher Gilliam," dedim; saatlerdir okumaktan aklıma kazınmıştı ismi. "Psikolog Doktor Christopher Gilliam."

"İsmi çok tanıdık geliyor."

"Bana da başta öyle gelmişti."

Düşünceli bir tavırla ayağa kalktı. "Tarih yazıyordu, değil mi?"

"Evet." Doktorun yazdığı mektubu taradım. "22 Kasım 2300."

"Burada bir yerde kayıtları olmalı."

Kitaplığın en alt çekmecelerini karıştırmaya başladı. İlk çekmeceye baktığında aradığını bulamamış olacak ki zaman kaybetmeden diğerine geçti.

"Ne arıyorsun, Dante?" diye sordum. Ayağa kalkıp yanında bitmiştim. Geriye çekilip üçüncü çekmeceyi açtı.

"O yılın nüfus kayıtlarını... Araştırmacı bir psikologsa raporlara erişimi olmalı. Büyük ihtimalle bir kopyasını saklamıştır."

"Onun bilgilerine mi ulaşmaya çalışıyorsun?"

"Evet."

Dördüncü çekmeceyi açar açmaz kalın bir dosyayla karşı karşıya geldi. Hızla dosyayı alıp çalışma masasına ilerledi. Baktığımız gereksiz belgeleri eliyle itekleyerek yere saçtı ve rahatça bakabilmek için kendisine yer açtı.

Gürültüyle sayfaları çevirdi. İlk sayfada büyük puntolarla "2300 Yılı Nüfus Belgeleri" yazıyordu.

Kayıtlar harflere göre sıralanırdı. Soyadının ilk harfine ulaşmak için E ve F'yi atladı ve G'ye ulaştı.

"Gabriel, Gillian..."

Daha önce adını duymadığım ve hiç görmediğim insanları geçtikten sonra psikoloğun kaydını açtı. "Gilliam, Christopher."

Fısıltı üniforması içinde bir fotoğrafı adının hemen yanına yapıştırılmıştı. Genç bir adamdı; otuzlarının sonunda ya var ya yoktu. Esmerdi; kahverengi gözlerini makinaya odaklamıştı. Gülümsemiyordu; aksine oldukça düz bir ifadeyle poz vermişti. Üzerindeki beyaz gömlek ve ceket omuzlarına oturmuyordu, bol gelmişti. Büyük ihtimal bir başkasının kıyafetini ödünç almıştı. Yine de görsem onu Fısıltı zannederdim. Psikologmuş gibi bir havası yoktu.

"Christopher Gilliam, Fısıltı. 10 Eylül 2267 doğumlu. Annesi Meredith Meyer, babası Geofrey Gilliam."

Parmağıyla bir cümleyi işaret etti. Yazılanlar onu şaşırtmış gibi gözleri irileşti. "Bu çok garip..."

"Garip olan ne?"

Dante sertçe yutkunup yüzünü bana çevirdi. "Christopher Gilliam yirmi iki yaşındayken Bethany Howard ile evlenmiş."

Kaşlarım çatıldı. Kafam karışmıştı. Bu bilgi neden önemliydi?

"O kim ki?"

"Beşinci kraliçe Caitlyn Aldric'in kız kardeşi..."

Duyduklarımla beraber kaskatı kesildim. "Yani, bu adam kraliyet ailesiyle mi bağlantılı?"

"Evet."

"Öldüğünde bir yakını var mıymış?" diye sordum. "Karısı veya bir başkası?"

Dante merakla bana baksa da söylediğimi yapıp ölümünün yazıldığı kısma atladı ve kaşlarını çatarak cümleleri sindirdi. "Hayır, sadece karısı... Ailesinden kimse yokmuş."

Ah, lanet olsun.

"Niye sordun?"

"Ölen kişinin eşyaları ailesine teslim edilir. Ailesi yoksa da kraliyet mülküne alınır. Psikolog mektupları buraya koymadıysa yanında taşımıştır. Ulu orta bir yere koyarak riske atmamıştır. Öldüğünde mektuplar ya üzerindedir ya da eşyaların arasına saklamıştır. Tabi, bu bir tahmin... Eğer öyle yaptıysa eşyaları karısına verilmiştir. Karısı da ölen kocasının hatıralarını sakladığından psikoloğunkiler kendisinin eşyaları arasına karışmıştır. Eğer kraliçeden önce öldüyse de... Onun eşyaları da, psikoloğunkiyle beraber kraliçeye devredilmiştir."

Dante kafa karışıklığıyla bana baktı. "Ne?"

Sen de haklısın, Dante. Bu durum "Yumurta mı tavuktan çıktı, tavuk mu yumurtadan?" sorusuna benzedi.

"Yani, işin özü şu; mektuplar kraliyet ailesinde olmalı."

"Eğer kraliyet ailesindeyse..."

"Evet, hapı yuttuğumuzun resmidir."

Eğer öyleyse bu iş sandığımız kadar kolay olmayacak demektir.

DÜĞÜMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin