26

871 104 51
                                    

Bir Slytherin'in Ravenclaw Ortak Salonu'na girmesi? Zordu. Albus için? Pek sayılmazdı.

Ne de olsa o da James'in torunuydu.

Boğazında takmaya hiç alışık olmadığı Ravenclaw kravatı vardı ve artık neredeyse yasak saatteydiler. Ravenclaw Ortak Salonu'ndaydı ve gözü etrafta Rose'u arıyordu.

Ravenclaw Ortak Salonu sandığından çok daha güzeldi. Salon esasen mavi renklerdeydi. Yerde, gerçekten de yumşak görünen koltukların altında, yıldızlarla kaplı bir halı vardı. Oda ışıklı ve genişti, yukarıda kocaman, ışıl ışıl yanan bir avize asılmıştı. Ortak Salon'un sonunda bir kütüphane vardı, onun girişinden biraz kenardaysa beyaz mermerden bir şömine.

Neden daha kolay olarak Scorpius'la konuşmayı denememişti? Bu soruya çok cevaplar verebilirdi.

Rose'u şömineden en uzaktaki koltukta oturmuştu. Albus buna şaşırmamıştı, Rose asla sıcağı sevmemişti.

Onun yanına geldiği zaman Rose pek şaşkın görünmüyordu. Kitabını dizinin üzerine koydu ve iç çekti.

"Bak," dedi Albus'a dönerek. "Tamam anlatıyorum, ama cümleleri kurmak için biraz zaman ver. Olur mu?"

Albus omuzlarını silkti. "Nasıl istersen. Kaçışın yok." dedi ve yandaki koltuğa oturdu.

Rose iç çekti ve başladı.

"Scorpius'a söylerken - şey işte, ondan hoşlandığımı - eşcinsel olduğunu bana dedi ve evet, dünyam başıma yıkıldı. Tabii onun senden hoşlandığını anlamak zor olmadı ve senin de ondan hoşlandığını-"

"Orda dur bakalım," dedi Albus şaşkınca. "Nasıl bildin?"

"Sizin aksinize zeki olduğumdan kaynaklanabilir mi?" diye burnundan soludu Rose, sanki bu dünyadaki en büyük problemiymiş gibi. Albus onun sinirlenmesinden korkarak sessizce onu dinlemeye devam etti.

"Ben de en azından bir boka yarayayım diye elektriki Hogwarts'ta çalıştırmanın yolunu buldum - nasıl diye sorma, senin beynin bunu algılayamaz - ve Scorpius'un çantasına bir telefon attım. Ve her ikinizle mesajlaşmaya başladım.

"Mesajları Malfoy'a atıyordum, sonra kopyalayıp sana atıyordum - tabii biraz değiştirerek. Resmen oyunculukta seviye atlayarak Scorpius gibi davranmaya çalıştım ama sen ne kadar..."

Rose cümlesinin devamını getiremedi ve iç çekti. Yine devam etti. "İkinize de aynı cümleleri yazmaya çalışıyordum ki, yanlışlıkla kullanırsanız birbirinizi tanıyın ama yooo siz benim işimi zorlaştıracaktınız. Ama sonuç olarak kendim batırdım."

Albus hala şakınca Rose'u izliyordu. Ağzı bir karış açık kalmıştı ama kendisinin haberi yoktu bundan.

"Rosie," dedi sonunda. "Sen Malfoy'dan-"

"Evet, evet." dedi Rose elini gelişigüzel sallayarak. "Ama başka ne yapabilirdim? Üstelik sen, ne kadar aptallığınla beni canımdan bezdirmiş olsan da, yine benim kardeşim gibisin ve buna değer."

Rose Albus'a sarıldığı zaman, Albus sadece duyduklarını kabullenemiyordu.

"Hayır, hayır." dedi Rose'u iterek. Rose şaşkınca ona bakarken devam etti. "Böyle olmaz. Ben asla-"

Ama Albus cümlesini bitiremeden çenesinin altında bir şey hissetti. Rose asasını ona doğrultmuştu.

"Bir aydır, sadece senin değil hem de Malfoy'un resmen bir aptal gibi davranmasını çekiyorum ve sonunda bir yere varabilmişken sakın bana Ben kardeşimin sevdiği çocukla çıkmam zırvalıklarını deme, çünkü o elektrik büyüsünü bulmak, Malfoy'a bir telefon bulmak ve onu kullanabilene kadar sabretmek, telefonlarınızı hortlakmış gibi, yanınızdan kaybolmaması için lanetlemek ve o mesajları yazmak ömrümden ömür aldı."

Albus hiçbir şey demedi. Çünkü Rose patlayacak bir bombaya benziyordu. Bu yüzden sakince başını salladı.

~~~

Biliyorum, çok şaşırdınız, büyük ihtimalle unutmuştunuz ama evet o da James'in torunu, hatırlatayım dedim.

Lookin' at Wrong Places | Scorbus textingWhere stories live. Discover now