10. Bölüm

15.6K 986 67
                                    


Lancashire Malikânesi

Bir dudak kıpırtısındaki hüznü de gördü bu şehir ...

"Aynada baktığım yüzdür asıl sahtelik, güzelliğini gölgeleyen giysiler içindeki masum bakışlarına vuruldum dedi adam "

Grace yarım saattir ayna karşısında bir o yana bir bu yana giderken cesaretini toplamaya çabalıyor fakat hala bir sonuç alamamanın verdiği tedirginlikle içten içe sakin olması gerektiğini söylenip duruyordu.
Sakin olmalı ve özgüvenini kaybetmemeliydi. Zira bu gece her ikisine de fazlasıyla ihtiyacı olacaktı. Leydi Clayton'u zor durumda bırakmamak için gitmeyi kabul ettiği balo şu an gözünde o kadar büyüyorduki ikide bir avuç içlerinin terini silmek zorunda kalıyordu. Bu gecenin bir an önce geçip gitmesini her şeyden çok istediği bir gerçekti.
Bir iki adım atıp ayna karşısında  bir kez daha kendisine baktı.
Dağınık topuzundan sarkan bir kaç tutam omuzlarına değiyordu. Siyah renkli elbisesinin fazla gösterişli dekoltesini çekiştirirken kendisini sıkan korseden güçlükle derin bir nefes aldı. Bayan Là Verne zevkli bir kadındı fakat zevkli olduğu kadar elbiselerinde derin dekolteler bırakmayı sevdiği de giydiği kıyafetlerden belliydi yinede aynı şeyi kendi elbisesi üzerinde denememesi gerektiğini bir kez daha hatırlatmalıydı.
Tanrım ! O bir anneydi. Böyle kıyafetler ile balolara gitmesi doğru değildi. Baloya katılmayı kabul etmesinin ne denli hata olduğunu şimdi daha iyi anlıyordu . Fakat kendisini asıl zorlayan aynadaki kadına yabancı oluşuydu.
Sabah saatlerinde kendisini hazırlamak için odasına giren çalışanların yorulmalarına değdiğini düşünsede bu yabancı kadına henüz alışması mümkün değildi.
Küçük bir kız çocuğu iken prenses olmayı istediğini hatırlarken hüzünlü bir gülümseme takındı. O prensesin gözleri mutlulukla parlardı. Kendi gözleri ise gözyaşlarıyla sulanıyordu.
Mutlu bir prenses olmayı isterken ömür boyu sürecek bir mutsuzluga mahkum edilişinin resmine bakıyordu şu an.
Gözlerinden bir damla kayıp giderken hayatının beş yılının da bu şekilde kayıp gittiğini ve geriye sadece silik acılar bıraktığını en iyi Grace bilirdi.
En çok da kızacak kendinden başka kimsesi olmayışı hüzünle aralanan kalbine bir çivi misali saplanıyordu. Hatayı hep kendinde aradığını inkar edemezdi. Pişman olmadığını yahut. Yine de can yakanın canı yansın diyemiyordu. Çünkü o gece sadece bir ten bir tene değmemişti. O gece bir yürek bir yüreği küle çevirmişti.
Bir öpüş bin yıllık hasretleri dize getirmişti. Ve şefkatle bakan gözler bir ağdı bozdurmuştu. Iste bu yüzden Grace asla Leonard'a bir diken batıramıyordu. Çünkü o gece ne yaşandıysa önce tereddüt ettirmiş sonra ise hiçbir tereddüde yer bırakmaksızın beraberinde isteği getirmişti.

Düşünceleri duyduğu sesle bölünürken arkasını döndü. Karşısında toprak kahvesi takımıyla bekleyen bir Johnson görmeyi beklemiyordu. "Johnson! " Çabucak gözlerini sildi. Elbisesinin eteklerini tutarak hızlı adımlarla Johnson'a yaklaşan Grace cesaret alır gibi Johnson'un ellerini tuttu. "Nerdelerdeydin,?" sesindeki sitem Johnson'u güldürmeye yetmişti.

"Bunu daha sonra konuşabiliriz. Asıl sen, ben yokken neler yapıyorsun böyle ? Bir haftalığına yalnız bırakıyorum ve seni bu halde buluyorum . Inanılmaz görünüyorsun,"

"Kendimden hariç her şeye benziyorum," Grace memnuniyetsizlikle dudaklarını büktüğünde Johnson bir kez daha gülümsedi. "Leon seni çok kötü etkiliyor olmalı ,"

"Kes şunu ," gülümseyerek Johnson'un omzuna vuran Grace Johnson'u daha önce takım elbise ile görmediği için baştan sona süzdü. "Senin halin de benimkinden farklı değil. Bir yere mi gidiyorsun? " kaşları soru sorar biçimde havalandığında Johnson ciddi bir havaya büründü. Grace'in önünde hafifçe eğilerek sağ elini dudaklarına götürdü fakat öpmedi. "Leydim bana bu gece size eşlik etme şerefini bahşederseniz onur duyarım, "
"Tanrım ! Benimle mi geleceksin? " Grace'in şaşkınlığı yüzünden okunurken Johnson devam etti ,"Teklifimi henüz kabul etmiş sayılmazsın,"
Grace Johnson'un bu gece kendisine eşlik edeceğini duyduğuna oldukca sevinmisti. Zira hayatında hiç alışık olmadığı bir ortama tek başına ayak uyduramazdı. Bu yüzden gülümseyerek "Johnson buna çok sevinirim, " dedi. Johnson Grace'in bir çocuk gibi mutlu oluşuna gözlerini devirmemek için zor tutuyordu kendisini. Fakat ne kadar tedirgin olduğunu ilk geldiğinde anlamıştı. Korkuyordu. Korktuğu şeyler yanyana sıralansa burdan Castle Comb'a kadar bir yol oluşurdu şüphesiz. Tam zamanında gelmiş olduğunu şimdi daha iyi görebiliyordu.
Londra'ya geldiğinde eski bir dostunu ziyaret etmesi gerekmişti. Clayton malikanesine geri döndüğünde ise bu kadar geciktiği için kendisine oldukça sitemli olan Leydi Clayton bunu belli etmekte çekinmemişti. Çalışma odasında kendisine anlattıklarıyla bir hayli şaşırmış ve Leydi Clayton'u hafife aldığını fark etmişti. Zeki ve kurnaz bir bayandı. Kendisinden yardım istediğini söylediğinde önce tereddüt etmiş sonra ise Grace ve Leon için bir şeyler yapabilmeyi umarak kabul etmişti.
Çabucak hazırlanıp ayaklarının kendisini Grace'in odasına götürmesine izin vermişti. Kapıyı bir kaç kere çalmasına rağmen ses gelmemesi üzerine gözlerini kapatarak içeri girmiş, yavaştan araladığı bakışları ayna karşındaki Grace'i gördüğünde şaşkınlıkla beraber daha da açılmış, kelimeler ağzından istemsiz dökülmüştü.

TAŞRALI DÜŞES (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin