Bölüm-3-

426 222 66
                                    


Dolunay'ın ağzından


Kayralar dans ederken mesaj gelmişti.
Gönderen kişi Alp'ti. Terasa gelmemi söylüyordu. Hızlıca terasa çıkan merdivenleri takip ettim. Hafif rüzgâr vardı. Alp bankta oturmuş beni bekliyordu. Hızlıca yanına gittim, telaşlanmıştım normalde sık sık konuşan biri değildik, ister istemez aklıma ağabeyim geliyordu. Alp ağabeyim arkadaşıydı fakat aramızda bir yaş fark vardı. Alp'in yanına gidip oturdum.

"Alp, ağabeyimle ilgili bir sıkıntı mı var?" Dediğimde tedirgin ve bir o kadar sakin bir şekilde kafasını salladı.

"Sorun ne o zaman?"yüzünü bana döndürdü, gözaltları şişmişti.

"Dolunay, sana masal anlatabilir miyim?"sorusuyla afallasam da kabul ettiğimi belirterek kafamı salladım.

Kafasını omzuma koydu ve elimi saçına götürdü oynamamı istercesine. Deniz kokusuna sahipti. Bir şey diyecek gibi oldu ama demeyip derin bir nefes alıp masala başladı.

"Bir varmış, bir yokmuş. Adamın ruhuna doğru ilerleyen bir kadın varmış. O kadın her ilerleyişinde adamın ruhunda kapalı olan ışıklardan her birini, adamın asla kapatamayacağı bir şekilde açıyormuş. Adam da kadınının arkasından ilerleyerek kendi ruhunu tanıyormuş. Kadın, her dokunuşunda adamın ömrüne ömür katıyormuş. Müziğiyle, tarzıyla, düşünceleriyle, renkleriyle ve nefesiyle. Kısacası kadının her dokunuşunda adam, can buluyormuş.
Kadın sevdiği insanlara öyle bir gülüyormuş ki... Adam 'ah ulan keşke, keşke bana da öyle gülse!' diye içinden geçirmeden duramıyormuş.
Gülerken, yanaklarının yayılışıyla ortaya çıkan hafif elmacık kemikleri... Bir de ek olarak parlayan gözler. O gülüşü kutsallaştırıyormuş resmen.
Gözleri, parlayarak ve her daim sakin bakarken, adam yine aynı şeyleri diyormuş 'keşke keşke bir gün bana öyle bakabilsen!'.
Sesi, adam kadının sesini nasıl anlatır bilemiyormuş. Öyle zormuş ki anlatmak, kadınının sesi kelimeleri tüketiyormuş resmen.

Bu adam, kadını uzaktan sevmeyi artık kaldıramaz olmuş. İnternetten tanışmalarını sağlamış. Adam bunu bilerek yapsa da kadınının haberi yokmuş. Yine dokunamıyormuş. Ama 'önemli olan ruhuna dokunmak' diye geçirmiş adam içinden. Ve her geçen gün, kadını ona daha çok yaklaşmış. Adam bu yakınlaşmadan deli gibi korksa da uzaklaşacak gücü kendinde bulamıyormuş. Bunu umursamadan devam etmiş bu yalana adam. Bir yıl böyle geçip gitmiş. Kadın da adamdan hoşlanmaya başlamış. Adam bunu ilk başlarda fark etmese de kadının zamanla artan sevgisinin altında kalmaya başlamış. Kadının sevgisini ile adamın sevgisi kıyaslanamaz hale gelmiş. Adam anlamış, kadınını gerçekleri söylese neler olacağını da. O yüzden adam, kadınından uzaklaşmaya başladıkça kadını ona daha çok yaklaşıyormuş."

Alp'in gözlerinden bir damla yaş düştü. Tenimin ıslanmasıyla anlamıştım bunu. Elimi yanağına götürüp sildim yaşı ve yanağını okşamaya başlayınca derin bir nefes alıp tekrar devam etti.

"Zaman geçti bu şekilde, üç yıl. Adam kendinin de kadınının da katlanamayacağını anladığı için üç ay önce ondan uzaklaşmaya başladı, kadınının da yaklaşmasına izin vermedi. Kadınının artık onu fark etmesini istedi. Doğru yöne bakıp, adamını görmesini. Ama yapamadı kadın. Her geçen gün o güzel gözlerinden, adamın yüzünden bir yaş düştü. Gülümsemesi soldu ince boyunlu kadınımın."

Alp kafasını kaldırdı. İkimizin de gözleri dolmuştu. Alp Emre'ydi. Adam ve kadın kelimelerini kullanması, gözlerinin hemen dolması... Tam Emre'ye göre hareketlerdi. Gözlerini gözlerime odaklayıp, konuşmaya devam etti.

"Adam kaldıramıyor artık onsuzluğu.-Alp'in gözünden bir damla yaş düştü, sert bir şekilde yutkunup devam etti- Dolunay, bana kızma sakın. Çünkü üç senedir bu yürek, senin için tutuşuyor. Biliyorum bencilce ama anla beni. Beni anlamazsan gözünün önünün de nasıl kül olup gideceğimi görmeni istiyorum artık. Vazgeçmesen? Biliyorum haksızım ama Dolunay, lütfen"

Bana sulu gözlerle, sorarcasına bakmaya devam edince ne yapacağıma anlam verememiştim. Nasıl davranacağıma da. Sadece ağlamak istiyordum. Ağlamak. Bana ağlamayı yasaklayan adam beni ağlatıyordu.

Alp'i kendime çekip sarıldım, kokusunu içime çektim. Biraz afallamış olacak ki ilk önce tepki vermedi. Sonra kendi de sarıldı. Sevmeye doyamadığım adam... Acaba hata mı yapıyorum yani bu kadar çabuk... Offf!

Sarılmamız bittiğini anladığım anda, koşarak ondan uzaklaşmaya başladım. Aşağı inmek istiyordum ve herkesten kaçmak. Merdivenlerden ineceğim sırada Alp'in sesini duydum.

"Dolunay, hayır yapma!" Ağlamaya başlamıştı. Kafası hafif eğikti, öyle bir baktı ki... Kaldıramadım galiba o bakışı. Bende ağlamaya başladım ve koşarak dışarı attım kendimi.

Mekândan uzaklaştığımı anladığımda attım kendimi bir çimenliğin üzerine. Hala şaka gibi geliyordu. Alp, benim Emre'm miydi? Yaklaşık on dakikadır bunu düşünüyordum. Biraz daha sakinleşmiştim. Kayra aradı ilk önce açmadım. Ceyda'nın aradığını görünce, telefonu elime alıp açtım. Sesim hafiften titremişti ve fısıldar gibi konuşmuştum istemsizce.

"Onu buldum. Ceyda, Emre'yi buldum. Hani o çocuk üç senedir hoşlandığım. O, Alp'miş Ceyda..."

Ceyda, ilk önce ne tepki vereceğini kestirememiş olacak ki derin nefes alıp:

"Dolunay sakin ol. Gelmemizi ister misin?" diye sordu.

"Ceyda gelmeyin. Kayra'ya da söyle o da gelmesin ve Alp' e zarar vermeye kalkmasın. Eve geçsin, ben gelirim."

"Tamam, bir tanem dikkat et. " diyip telefonu kapattı.

Ne yapacaktım şimdi ben, nasıl davranacaktım Alp'e?

-------------Bölüm sonu...

Merhaba tekrardan arkadaşlar. Düşüncelerinizi ve yorumlarınızı alabilir miyiz?

e,k

BİR DOLUNAY MASALI #Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin