Altmış İkinci Bölüm: Tamam, Gözlerini Kapat

Start from the beginning
                                    

Jordan nefesini bıraktı. "Söylemedim." Sonra ayağa kalktı. "Doydum ben."

Sadece bir ısırık aldığı pizza tabağına baktık. Jordan'ın gitmesini engellemek için ayağa kalktım.

"Dur-"

Ama kapıyı suratıma kapattı.

"Bu da akşam yemeğini mahvetmenin bir yolu." Diye mırıldandı annesi. Koltuktan kalkıp üstünü düzeltti. "Sanırım geç oldu, seni eve bırakayım Naomi."

Honda SUV arabasıyla, telefonundaki evimin adresine doğru sürüyordu. Büyük araba kullanmasının sebebinin komşularıyla işe giderken onları da bırakması olduğunu söyledi. Sanırım Jordan gittiğinden beri aramızdaki tuhaf sessizliği doldurmaya çalışıyordu.

"Gerçekten biliyorsun sanmıştım," dedi sessizce.

Başımı iki yana salladım. "Senin suçun değil, ve doğruyu söylemek gerekirse..."

Bana baktı. "Biliyor muydun?"

"İpuçları bırakıyor gibiydi," dedim. "Sanki bir yandan bilmemi istiyor, diğer yandan bilmememi gibiydi. Ve Graeae'in seçtiği renklerden dolayı renk körü olduğunu söyleyenler vardı. Ona sormak istedim, ama sormamam gerektiğini biliyordum."

"Gizliliğimize saygı duyduğun için teşekkürler," dedi gülümseyerek. "Jordan her zaman zor bir çocuk olmuştur. Sadece son zamanlarda o iki arkadaşına renk körlüğünü açmaya başlamıştı..."

"Declan ve Bennett'a," dedim.

Başıyla onayladı. "Evet, geç saatlerde birlikte boya yapmaktan gelirlerdi ve bildiklerini anlardım. Onlara bu konuda güvenmesi güzel," durdu ve hemen ekledi. "Ama bu sana güvenmediği anlamına gelmiyor."

Gergince kıkırdadım. "Hayır, sorun değil. Eğer sormamın sakıncası yoksa..."

"Ne tür renk körlüğü olduğunu merak ediyorsun, değil mi?" Diye bitirdi. "Şunu söyleyeyim ki renk körlüğü tamamen renklere kör olmak anlamına gelmiyor. Bunu ilk öğrendiğimde ne kadar kafam karışmıştı bilemezsin."

"Çoğu insanlar renk körlüğünün eski televizyonlardaki gibi her şeyi siyah ve beyaz görmek sanıyor."

"Doğru," dedi. "Dötoranopi, protanopi, tritanopi olmak üzere üç çeşidi var. Kafanı süslü bilimsel kelimelerle karıştırdığım için üzgünüm, bunları hatırlamak bile kendi kendime gurur duyacağım bir şey. Ama gerçekte renk körlüğü, kırmızı-yeşil karıştırmak gibi bazı renkleri karıştırmaya dayanıyor. Ama Jordan'daki bu değil."

Bir süre sessiz kaldı. "Küçükken oldu." Kendini gülmeye zorladı. "Çocukları bilirsin, ne kadar dersen de asla sözünü dinlemezler. 'Caddede topun peşinden koşma,' her zaman derdim ona. Ama sonra bir yerden bir araba çıktı ve..." Bir süre konuşamadı.

"Üzgünü-"

"Üzülme," dedi. "Şimdi Jordan'ı biliyorsun, o iyi. Neyse, onun renk körlüğü cerebral achromatopsia."

Terimleri bilecek kadar renk körlüğünü bilmediğim için, "O ne demek?" diye sordum.

"Tamamen renk körlüğü demenin süslü yolu, her şey siyah beyazdır," diye açıkladı. "Jordan'daki cerebral çünkü bir kaza sonucu meydana geldi. Eğer congenital olsaydı, genetik olurdu. Achromatopsiaya sahip olan insanların görüşleri kötüdür, ışığa karşı gerçekten çok hassastırlar, öyle ki gözlük kullanmaları gerekir."

"Ama Jordan'da bu yok," dedim.

Başını iki yana salladı. "Hayır, yok. Sadece cerebral olursa, congenital değil, beyinde.. adını unuttum da, beyin travmasına yol açan bölgede oluyor, birkaç ameliyat geçirdikten sonra geçti, ama hayatındaki renkleri kaybetti."

The Good Girl's Bad Boys: The Good, The Bad, And The Bullied (Türkçe Çeviri)Where stories live. Discover now