-18-

749 58 0
                                    

"Bir dükkânın camını kırdınız ve kaçtınız. İhbarı alınca hemen peşinize düştük"

"Dükkânda mahsur kalmıştım."

"İçeri ne zaman girdin?" Bu soruya cevap veremedim. "Sonra şu güvenlik görevlisi aradı bizi. Şaçada ile görüşmek istediğinizi söyledi. Bunu neden yaptınız?"

"Çünkü Şaçada ile görüşmem gerekiyordu!"

"Bir doktor gelip sizi muayene edecek. Yarım saat sonra mahkemeye çıkacaksınız?"

"Yarım saat mi?" diye sordum şaşkınlıkla.

"Evet. Mahkeme salonu sizin için hazırlanıyor."

Neler olduğunu yine anlamamıştım. Demek işler artık böyle yürüyordu. Çaresizdim ve kimsesizdim. Doktorun muayenesinden geçtikten sonra küçük bir odaya götürüldüm. Zeminde şu her yöne gidebilen yürüyüş bantlarından biri vardı. Kendi zamanımda internete girmek için kullandığım gözlüklerden birini verdiler ve takmamı istediler. Bu gözlüğü taktıktan saniyeler sonra bir mahkeme salonunda buldum kendimi. Hayır, ışınlanmamıştım. Sanal bir dünyanın içine girmiştim sadece. Görüntüler çok canlı değildi ve titriyordu ama her şey gerçek gibiydi. Demek internet gözlükleri gelecekte sanal dünyalara girmek için kullanılacaktı.

Biraz sonra etrafta başka insanlar belirdi. Bir hakim, bir savcı, bir avukat, ve başka biri daha. Neden dükkânda olduğuma dair mantıklı bir cevap vermem gerekiyordu. Gündüz içeriye bakmak için girdiğimi, sonra uyuya kaldığımı söyledim. "Dükkân çok soğuktu ve çıkmak için camı kırmak zorunda kaldım."

Bu işe yaramadı. Güvenlik kameraları her yerdeydi. Yıllardır kapalı olan dükkâna girerken çekilmiş bir görüntüm yoktu. Savcı, içeriye hırsızlık için girdiğimi, kameraları başka bir cihazla devre dışı bıraktığımı, ceplerimden çıkan eski banknotları ve neredeyse yüz yıllık on paraları dükkândan çaldığımı iddia etti. Dahası eski albümler ve antika müzik aletleri satan dükkânın bir zamanlar -bir zamanlar mı?- Şaçada'ya ait olduğunu ve yine üzerimden çıkan, Şaçada'nın gerçek adına otuz yıl önce düzenlenmiş nüfus cüzdanını yine dükkândan çaldığımı söyledi.

Avukatım olarak görevlendirilen adam bu iddialara karşılık sadece mahkemeye birkaç kafa karıştırıcı soru sordu. Eğer kameraları devre dışı bırakıp kilitli kapıyı açarak içeri girebildiysem neden aynı şekilde dışarı çıkmamıştım ve eğer niyetim hırsızlıksa neden antika değeri yüksek olan eşyaları bırakıp birkaç banknotla yetinmiştim. Ama savcının buna da verecek cevabı vardı: "Şaçada'nın kimliğini aldı. Hedefi buydu ve sonra Şaçada'nın eskiden -eskiden mi?- yaşadığı eve giderek asıl hırsızlığı orada yapmayı plânlıyordu."

Kurtulmak için yapabileceğimin en iyisi, gerçeği anlatmaktı ama zaman makinemden şimdiye kadar kimseye söz etmemiştim. Bundan sonra da asla etmeyecektim. Böylece savcının iddialarını ne ben ne avukatım çürütemedik. Karar verilmişti. Kefareti ödeyecek param yoksa hapse girecektim. Avukata, üzerimde beş kuruş olmadığını ve bu parayı benim için ödeyecek kimsem olmadığını izah ettim. Avukatım cezayı çok ağır buldu ve olayın araştıralarak mahkemenin yenilenmesini talep etti. Yargıç gelecek hafta için yeni bir mahkeme günü belirledi. Ancak, şimdilik lehime hiçbir kanıt olmadığı için tutuklu yargılanacaktım.

"Artık gözlükleri çıkartabilirsiniz." dedi oradaki beşinci kişi. Dediğini yapmadan önce avukata baktım ve ona "Ben Şaçada'yım," dedim. "Şimdilik bunun bir önemi yok. Onun oğlu olduğumu varsayın. Bunu kanıtlamak çok kolay. Bana yardım edin, hapishaneden çıkartın."

Başını salladı. "Elimden geleni yapacağım." dedi. Sonra ellerini yukarı kaldırdı. Gözlüklerini çıkarmış olacak ki, yok oldu. Sırayla hakim, savcı ve avukat yok oldular. Bir tek kenarda bekleyen adamla ben kalmıştım. "Gözlüklerinizi çıkartabilirsiniz." diye tekrarladı adam. Ellerimi gözlerime götürdüm ve sanal dünyada görmediğim ama dokununca hissettiğim çerçeveyi tutarak gözümden çektim.

Şarkıları Çalan AdamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin