Bölüm 13 Sen Olmadan

122 10 13
                                    

Uzun bir aradan sonra ne yazacağımı az çok kafamda belirledim. Yorumlarla yardımcı olursanız çok iyi olur. Ardından hemen diğer bölümü yazmaya başlıyorum zaten. Beklemekten kalbini çürüttüğüm okuyucum Taellipopa ithaf ediyorum. 


Tüm kulakları sağır edecek kadar yüksek olan sesle duvarlardan dışarı fırlamaya çalışan alevler ve dumanlarla çığlık atarak kalktım ayağa. İçeri girmeme izin vermemişti kimse attığım çığlıkları umursamamıştı. Umursamamışlardı beni. Çırpınarak tepinerek kurtulup içeri girmek istedim ancak kendimde o gücü bulamıyordum. Çığlıkla karışık olan Hayır kelimesini söyleyerek oturdum yere. "HAYIR! ÖLME YALVARIRIM!"  

Jiyeon çelimsiz bir kız gibi zorlukla yaslandı arkasındaki duvara etrafta koşuşturan insanlar sanki buğulu gelirken ağlamaya ve bağırmaya devam ediyordu. "Ne gürültücü şeysin sen..." Duyduğu seslerle başını yavaşça kaldırırken yüzünde yaralar olan Myungsoo'ya baktı bir süre ifadesizce. Nefes almayı yeni keşfetmiş gibi derince çekti nefesi içine boğazındaki yumru hala yerini korurken belirli belirsiz gülümseyip ona koştu kollarını sıkıca boynuna dolayıp yüzünü boynuna gömerken göz yaşlarını yeniden bıraktı. "Seni aptal! Öldüğünü sandım! beni bırakıp gittiğini sandım... Tanrı aşkına sensiz kalacağım sandım!" Myungsoo'nun düz ifadesi gülümsemeye dönerken kollarını beline dolayıp yüzünü boynunun arasına gömdü, dağınık saçlarının tanıdık kokusu burnunu doldururken duyduğu sahte öksürükle başını kaldırdı. Kai'ye gözlerini devirirken Kai'de sırıtıp omzunu patpatladı.  "geçmiş olsun adamım. "

Myungsoo hala kolları arasında titreyen Jiyeon'un saçlarını okşayarak kokusunu içine çekti uzun uzun. Oda oradan çıkmayı beklemiyordu. Son iki saat olduğunu öğrendiği an oteldekileri çıkarmış ve kendini zorlukla arka kapıdan dışarı atmıştı. Yerden başını kaldırdığında tutmaya çalıştıkları Jiyeon çekmişti dikkatini. "Sikeyim... Ağlama be kızım." Şimdi düşünüyordu da birtek Jiyeon'dan ayrılacak olmak üzerdi onu ölümde. Ayrılıp ambulansa bindiklerinde Jiyeon'un pansuman yapan hemşireye dahi dik dik bakması hoşuna gitmişti. Şefe görevi tamamladıklarına dair mesaj atıp dönmek için hazırladıktan sonra ambulans hava alanına yönlenmişti. Myungsoo'nun koluna Jiyeon saniyesinde girmiş ve uçağa kadar yanında durup ona yardım etmişti. Uçağa binip kalkmasını beklerken Kai'nin, Jiyeon'un yanına oturmasıyla ikisininde gözleri kocaman açılmıştı.

"Yeni görev arkadaşınız Kim Jongin."

Myungsoo bakış açısı
"Merhaba ben Kim Jongin. Umarım iyi anlaşırız." Jiyeon gülümseyerek ona bakarken Haesung'da dahil tüm kızların ona ağızlarının sularını akıtarak bakmalarını izlemek zorundaydım. Üstelik aynı evde yaşamak zorundaydık. Jiyeon ile aramdaki odaya yerleşirken onu ne kadar camdan aşağı atmak istediğimi fark etmiştim. Döndüğümüzden beri herif Jiyeon'un dibinden ayrılmıyor sürekli gülüşüp duruyorlardı. Şimdi ise sırada yanına oturmuştu. Bu lanet Jb denen herif yoktu iki haftadır ortalıkta. Dikkat çekmemek için ilk ben dört gün sonra ise Jiyeon dönmüştü okula farklı bahaneler. Farklı hikayeler dikkat çekmemiştik sonuç olarak şimdi ise Kai gelmişti. Jiyeon ile göz göze geldiğimizde kaşlarını çatıp önüne dönmüştü. Hay sikeyim! Ona artık seninle ilgilenmeyeceğim. Bırakıyorum dediğimden bir şey de diyemiyordum. Demeye kalktığımda yüzüme vuruyordu küçük hanım. Jb itinden sonra birde etrafında Kainin olmasına katlanacaktım. Ancak Jiyeon'un aniden değişen tavırlarına delirmeden nasıl dayanırım orası muamma. Aldığım derin nefesi verirken zil çaldığında sınıftan çıkıp adımlarımı merdivenlere yöneldim. Müdür odasından çıkan Jaebuma yan bir bakış atıp merdivenleri hızla inerken Haesung'un ona sarıldığını görmüştüm bile. Nasıl tutarsız hayatımız var diye düşünmeden edemezken sonunda bahçeye çıkmış okulun ikinci binasına girmiştim. Yönetici odasına girdiğimde masanın ucunda oturan şefe bakarak karşısına geçtim. Jiyeon ve Kai neden buralarda değildi? Şef derin bir nefes aldı. "Görevleriniz bir haftalık bir sürede aksadı farkındasın. Ana konuya geçip ona devam etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Üstelik kendinde bir araştırma yaptığını fark ettim." Kaşlarımı kaldırıp bir süre şefe baktım. Sert yüz hatları ve düz ifadesi bir an olsun gülümsemeye dönmeyen adamdı her zaman. Bize hep sert davranmasına kızsam da ailelerimizin yapmadığını yapıp bize sahip çıkışına aç karınlarımızı doyurmasına ve kendi ayaklarımız üzerinde durabilecek kadar güçlendirmesine olan saygımdan hiçbir zaman onu bırakıp gidememiştim. Ancak o koyu kahverengi bakışlarının altında ne kadar sır gizli olduğunu da görebiliyordum. Aldığım derin nefesi usulca verirken söylendim. "Onları en kısa zamanda bulmak istiyorum. Çünkü o doktorlarda beni rahatsız eden bir şeyler var. Ölmemişler. Diğerleri gibi değiller. Sadece para içinde değil bu olanlar. Hesaplarındaki para olduğu gibi duruyor. Cesetleri yok. Ancak resimleri o duvarda asılı duruyordu.  Anlamadığım şey efendm. Madem bu adamların uzun zamandır peşindesiniz... Neden bizi kullanmadan o adamın üzerine gitmediniz?" Şefin dudakları yavaşça yukarı kıvrılırken konuştu. "Çünkü ben parası olan ama işe yaramaz adamım." Oturduğun yerden kalkmış yanıma ilerlerken konuşmaya devam etti." Yaklaşık sekiz yıldır yanımdasın Myungsoo ve sana kendi oğluma davranmadığım gibi davrandım." Duraksadı. "Çünkü ona iyi davranacak vaktim olmadı. Ellerimde can verdiğinde daha altı yaşındaydı." Gözlerim şaşkınlıkla üzerinde gezinirken kalbimde ufak bir sızı hissetsemde dinlemeye devam ettim. " Oğlumu o adamla savaşmaya çalışırken kaybettim. Abim ve karısını kaybetmiş olmaya o kadar sinirlenmiştim ki. Onların intikamını adamlarımla çatışmalarla almaya çalışırken oğlumun vurulacağı aklıma gelmemişti. Dahada hırslanıp saldırdığımda hep sonuçlar boş çıktı. Ne kanıtlayabildim bir suçlu olduğunu ne de öldürebildim o piç herifi. Yüzümü adamlarımı satın alabileceğim adamları dahi biliyordu. Parası olan işe yaramaz adam işte. Sonra seni buldum. Yaklaşık dokuz yaşındaydın değil mi? Seni benim gibi olmaya diye eğittim. Güçlü ol diye. Beraber eğitildik.  Bu yüzden sana güveniyorum." Diyerek masanın üzerinde duran elinin altındaki şeyi bana doğru itti. Arkası dönük olan fotoğrafı kendime çevirdiğimde gözlerim kocaman açılsa da bu o şaşkınlığı anlatmak için yeterli değildi.  

Kimsin Sen? (Düzenleniyor.)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin