Bölüm 2 ♋ "Gizli Hazine"

26.4K 674 146
                                    

Kaos.

Tek kelime, dört harf, iki hece.

Belki de çok daha fazlası...

Bilemiyorum, şu an kulaklarımdaki uğultunun veyahut gözlerimdeki fosfor bombası misali patlamaların, ağzımdaki metalik tadın sebebi Ali'nin patlamış dudaklarından dökülen kesik soluklu kelimeler olabilir miydi? Belki Darbe'nin ardı arkası kesilmeyen acımasız yumrukları getirmişti beni bu hale? Sınırlarım en uç sinirlerimi acıya mahrum ederken çığlık atmayı denedim.

Olmadı.

Bir kez daha haykırdım genzimdeki acıyı umursamadan. Ve sonra tüm ahaliyi susturmayı başaran acı çığlık dökülüverdi. Fakat bir sorun vardı.

Çığlık bana ait değildi.

Ali'ye inen yumruklar havada taş olmuşçasına asılı kalırken kalabalığın aralanmasıyla yere çökmüş bir beden beliriverdi. Gece kadar siyah saçlara sahip bir kız, yüzünü dizlerine gömmüş, dizlerini kendine çekip kollarını çevresine dolamıştı.

"Pusat..."

Mırıldanıyor, mırıldanıyor ve çığlık atıyordu. Sonra ver elini derin bir sükunet.

"Pusat..."

Bir bakmışsın yine mırıldanmaya başlıyordu. Kısır döngünün her çığlık evresinde bilincim bir nebze daha kapanıyordu.

"Pusat..."

Ben kalabalığı sevmezdim.

"Pusat..."

Ben gürültüyü sevmezdim.

"Pusat..."

Ben kanın o kendine has, metalik pas kokusunu sevmezdim.

"Aslı!"

Darbe'nin kontrollü sesi on yedi yıllık ömrüme tezat bir şekilde farklı bir duyumu ele geçirirken tenimde gezinen soğuk rüzgar yarı çıplak gövdeme keskin bıçak misali saplanıyordu. Bıraktığı an yere yığılan Ali'yi umursamadan yerdeki kızın yanına çöktüğünde yumruk yaptığı ellerini açmaya çalıştığını fark ettim.

Ela gözlerindeki ifade... O endişelenmiş miydi?

"Kriz geçiriyor, bakmasanıza lan öyle öküzün trene baktığı gibi, Beren'i çağırın!"

İki adam onun kuduran sesi karşısında sertçe yutkunup dediğini yaparken kapıda bir anda beliren beyaz önlüklü kadın hızla yerdeki kızın yanına çöktü. Ya her şey çok hızlı gelişiyordu, ya da ben kafayı sıyırmak üzereydim ve nedense içimden bir ses, ikinci seçeneğin daha baskın olduğunu haykırıyordu.

Yanımdan geçip giden sedye gözlerimi hapse alırken kolumun sertçe kavranmasıyla kapının ters istikametine sürüklenmem bir oldu. Ya da süründürülmem demeliyim, zira kolumu bir mengene misali kavrayan parmaklar yüksek topuklu stilettolarım yüzünden burkulan iki bileğimi zerre umursamadan çekiyordu bedenimi.

Canım yanıyordu, iki bileğim de burkulmuşken destek alabileceğim hiçbir şey yoktu ve ben cinnet dolu soluklarını gerisinden gelmeme rağmen hissettiğim bu acımasız adamın insafına kalmıştım.

Nitekim insaf onun lugatında hiç yer edinmemiş gibiydi.

En sonunda beni hakikaten, "süründürmek" kelimesinin hakkını vererek çekmeye başladığında acı ile inlemeye başladım. Tek amacım şiddetli ağrı ile bağırmamak veya her adımda bir kez daha başa saran katlanılmaz acı ile çığlık atmamaktı. Gözünde çıtkırıldım görüntüsü çizmemek adına dudaklarımı dişleyerek hafif sızı nidalarımı sadece adım sesi yankılanan tünele salarken aniden durmasıyla bedenimi tünelin kıvrımlı duvarına çarpması bir oldu.

SİNESTEZİ (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin