"ÜÇÜNCÜ GÜN" - Subh

3.6K 650 829
                                    


"Ömrüm yazım hatalarından ibaret ve tüm virgüller bana muhalefet..."

Tabut, Ceberrut'u diline koydu, ağzındaki nefesi İzan'ın burun deliklerine doldurdu; adamın genzi yat sefası sürdü, sinüziti çürüdü, "Kimse onun hakkında konuşmak istemiyor," dedi, malumatı verdi, devamını da getirdi.

"Onu tanıyan birinden bahsediliyor, tabii hala yaşıyorsa..."

Başkomiser, cümlenin ardından gelmesi muhtemel ismi yakalamak için pusuya yattı, kalkamadı, "Henüz," deyince kadın, düşünmeden kelimenin üstüne atladı, boğazına yapıştı, sözün biraz canı yandı ama masum olduğu anlaşılınca serbest bırakıldı.

'Bütün kelimeler zan altında,' diyerek ipi boynuna doladı, 'Başta İzan...'

Hale kalan laflarını korumaya aldı, üstlerine son moda kılıf bile hazırladı, "Adını öğrenemedim. Bu bilgi için çok fazla sırra sahip olmak gerekiyor, sandığından daha fazla," dedi, kendisine ayrılan metni bir çırpıda harcadı.

"Seninkiler dahil..."

İzan üzüntüsünü zindana attı, gardiyanları yanına topladı, "Hepsine ömürleri yetmez," diyerek Tabut'a bir çivi daha çaktı, musalla taşından kaldırdı.

"Anlaşma hala geçerli."

Hale dedektifliğe soyundu, "Onu bulacağım," dedi ve giyinmeye tenezzül etmedi, "Köstebeklere dikkat et, gözleri küçük olur." sözüyle meslekte kalıcı olma arzusunu belirtti.

İzan, yüzüne gözüne çarpan iddiaya kayıtsız kalamadı, evvela vakit ayırdı, "Belki," diye geçiştirdi, bir sonraki durakta önünü kesti, "Umarım."

Telefon çaldı.

Tabut sahneden ayrıldı, adam vedasına şiirler döktü ortalığa, uyumadı ama olası rüyası bölündü birkaç parçaya, gönlünü kenara itti, telefona meyletti.

Kulağının dibindeki ses afili bir giriş yaptı, James Bond'u ıskartaya çıkarttı; "Alo İzan? Ben Ahmet. Doktor Ahmet, Adli Tıp'tan..."

Kişisel bilgilerini ortalığa döken tabip, "Raporu yolladım, baktın mı?" diyerek İzan'ın algısına sert bir tekme attı, Hale ile mazide kalan adamı günümüze çağırdı.

Okuma yazma yeteneği körelen amir, sadede hızlı geldi, köşeyi dönemedi, sohbeti ucundan deldi, "Önemli bir şey var mı?" diye özet geçmesini istedi.

Doktor, tedaviyi kabul etmeyen hastasına kızdı, "Onlarda yok," deyince Kara Adam'ın deri altı rahatladı ve dünyaya yansıdı; gökyüzü güneş açtı ya da sadece kendini kandırdı. "Şimdi de Hortum'a otopsi yapıyoruz," dedi ve isyan bayrağını göndere çekti.

"Bul şu katili artık!"

Bulamadı, haliyle telefonu kapatıp kaçtı.

Sağında duran camın yansıması göğüs hizasını kapladı.

Suretinde cereyan eden savaşın şiddeti giderek artmış, sivilceleri bile patlamıştı; önce saç, sakalın bölgesini ihlal etmiş, sakal cevaben saça karışmış, sonunda birbirine döner bıçaklarıyla dalmışlardı.

Hüznü ikiye katlandı, ne yazık ki sekize kadar yolu vardı.

Hulusi mekana peydah oldu, odayı yarı yarıya doldurdu, "Araç kiralıkmış," dedi, polislik kariyeri zirve yaptı, tavanı zorladı.

"Aynı sahte kimliği kullanmış. Bana da lazım bir tane. Kaç gündür eve gitmiyorum, hanım yakalarsa vuracak beni."

'Ceberrut da aynı fikirde...' diyemedi, "Cüneyt nerede?" lafıyla yetindi.

Kendi Cesedinin Faillerini Asla BulamazsınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin