"İKİNCİ GÜN" - Şamgah

3.8K 720 825
                                    

Cesaretini aldı avucuna ve gezdirdi sakallarında; tüm cesetler yanağındaki mezarlığa, geri kalan uzuvlar ise alnının ortasına doluşmuştu, tebessüm etti ve dudak kıvrımında kendi ile yüzleşti, 'İşte gerçek bir ölü.' dedi Kara Adam, suratını özetledi.

'O gece yaşananlar cinayet girişimi değildi,' diyerek nihayet gerçeklere uyandı, izlediği görüntüleri sonuca bağladı, 'Harun bir yemdi, işi bitti...'

Tanığa döndü, "Sonra görüşeceğiz seninle." diyerek ayrılıklarına şerh koydu, sırrını korudu ve birkaç adım uzağa savruldu. Fazla gidemedi, biri rüzgarına mani oldu, önünde durdu.

"Amirim," dedi Onur, koca adamın nöronlarını tek tek ayırdı, dikkatini topladı, "Şu anahtarla açılan evdeki kurbanın arkadaşını sorguladık. Facebook'tan biriyle tanıştığını söyledi, biz de bilgisayar kayıtlarına baktık. Adamın kullanıcı adını tespit ettik..."

'İçimden geçen küfürler, ağzımı çürütecekler...'

Onur acımadı, güçlünün yanında saf tuttu;

"Adı, İzan Kul..."

'Küfürler hükümsüzdür.'

İzan'ın dişleri söküldü, çenesi küçüldü, üstüne biraz düşündü, telif haklarına lanet etti, bıraktı. Onur bilimsel argümanları arkasına aldı, tekrar saldırdı;

"IP adreslerine baktık, iki gün öncesine kadar Avrupa'da gözüküyor, VPN kullanmış yani. En son bağlantı ise şu adresten yapılmış..." dedi ve kağıdı amirine uzattı, marifetini de bakışlarına sakladı.

İzan'ın, mevcut vaziyet üzerine kuracağı yegane cümlesi Emniyet Binası'nın yedinci katından atlayıp kaçtı, sahibini yalnız bıraktı, o da mecburen kağıda asıldı, aldı.

Ceberrut aklına peydah oldu, Onur'a yeni görevini aktarmaya çalıştı.

"İlk evde bir adam vardı, cezaevi kaçkını, Harun," demesine rağmen astının onu dinlemediğini fark etti, tipine baktı, meseleyi anladı; yeni yetme polis, İnci'nin ona verdiği erkeklik hissi ile gökyüzüne fırlamış, TURKSAT civarından amirine bakmaya başlamıştı.

Onur'un sırtını dayadığı noktayı açıklığa kavuşturdu; 'Kadınlar, bizi oksijensiz bırakmazlar.'

Evvela lafa, kısa süre sonra da kafasına dalacağı sırada Zeki Müdür civarına geldi, havadisi bekletmeden muhatabına iletti.

"İzan," diyerek konuya gereksiz bir mevkiden girdi, keza zaten adı yeterince telaffuz edilmişti, "Ankara, özel bir ekip kurmuş. Yarın burada olacaklar."

Kara Adam malumatı umursamadı, kaldığı noktayı tamamladı, "Harun'u araştır. Ben adrese gidiyorum, arkadan destek kuvvet yolla." dedi astına, fakat yine de ona güvenmedi, Hulusi'ye mesaj atıp kendini garantiye aldı.

Başkomiser ceketini düzeltti, trafiğe yöneldi.

* * * * *

Kaza yapma umuduyla, kırk iki numara ayağını gaz pedalına dayadı, zorladı, bir süre sonra aşil tendonu ağrıdı, bıraktı. Arabası dahi İzan'ın haline üzülüyor, motorundan geleni yapmaya çalışıyordu; vitesi, uzun bir sürenin ardından üçten dörde geçmiş, gaz göstergesi ise yeşil ışıkta sabitlenmişti.

'Seni yakalamaya değil,' diyerek iç sesini kandırdı, yetmedi, abarttı. 'Defnetmeye geliyorum...'

Beş sigaralık yol boyunca, kol kesen ama yenini ona yollayan adamı düşündü. 1985 yılında ruhsatsız olarak bitirilen, türlü rüşvetler neticesinde hayata gözlerini 1988'de açabilen GECE apartmanına ulaştı.

Bina önündeki üçlü basamak setini atladı ve mimarı utandırdı, belediyenin mevzuatını derinden sarstı. Otomatların üstünde, birbirinden berbat el yazıları ile yazılmış, silinmiş, karalanmış isimlere baktı. Kaybedecek vakti yoktu, hedefinin yerine başka bir dairenin ziline bastı, elini çekmeye fırsat bulamadan, "Kim o?" diye karşılandı.

"Polis." diyerek hayatını kısalttı.

Sorgu-sual bölümü kısa sürdü, güven denilen mefhum bir özneye teslim edildi ve kulaklara işkence eden otomat sesi mahalleyi işgal etti. Yaklaşık on iki kiloya tekabül eden, direnç abidesi demir kapıyı açmak için omzundan yardım aldı ve girer girmez kendi haline bıraktı.

Elleri duvardaki sıvaların arasına sıkışan gizemli düğmeyi aradı, tek başına merdivenleri çıkabilmek için gücünü topladı, nefesini ve nefsini kontrol etti, zihnindeki fikirlere ara verdi.

Cezaevini andıran dar bir yolda, sağa sola çarparak ilerledi ve ayakta kalabilmek için terinin son damlasına kadar mücadele etti. Işığın kapanma ihtimaline karşı, düğmenin yerini iki metre mesafeden aklına kazıdı, nitekim beklediği başına geldi, anında ona cevap verdi.

Bünyesinde oluşan yorgunluğun sebebini aradı, gün boyunca taşıdığı yük miktarını düşündü; üç paket sigara, bir kibrit, bir silah.

'Kilo vermeliyim galiba,' dedi, evvela kendinden vazgeçti. 'Ben kalırsam...'

Smith Wesson'u belinden çıkardı ve etrafı kontrol edip adımlarını yavaşlattı, daire numarasını aradı. Buldu. Durdu.

* * * * *

Bütün gücüyle asılıp kapıyı yıktı ve silahını doğrultup içeriye daldı. Karizmatik bir giriş uğruna, "Polis!" diye son ses bağırması ciğerlerinde kalıcı hasar bıraktı. Evin her bir zerresini kolaçan etti, kimseyi göremedi. Neyse ki daha fazla manevra yapmasına gerek kalmadı, kırık ahşap kapılı olay mahallini kavradı.

Kapının altından sızan kan, dere misali, kafa karıştırıcı manevralar yaparak ayakkabılarına ulaştı ve huzur bularak tabanlarına yayıldı. Kırk iki numara ayak izi, kana karıştı.

'Gerçek hayattaki gibi...'

Kanın onu çağırdığı adresi takip etti, kapıya ulaştı. Elini tokmağa sürdü, 'Cehenneme giriyorum...'  diyerek vedalaştı.

Odadaki duvarlar, tek bir kan grubu ile boydan boya kaplanmış, adeta binlerce savaşın sonucunu tek başına sırtlanmıştı.

Her metrekaresi ilmik ilmik kanla örülmüş ve pervazlarına Azrail'in kokusu sinmiş olan mekana adımını attı. Haliyle melekler saf dışı kaldı.

Herhangi bir cesede rastlamadı, 'Kolu bacağı kesilen kayıp adamı değil ama onun doğrandığı yeri buldum,' diyerek züğürt tesellisini savundu. 'Sonunda...'

Kapı açıldıkça kızıllık sardı etrafını, güneş hükmünü kaybetti ve gökyüzü kafasını çevirdi, insanlığa meydan okuyan manzara ile baş başa kaldı.

Sağ omzuna bir damla kan süzüldü. Yüzünü tavana çevirdi ve bir damla daha indi, alnının ortasına. Kafasını göğüsüne eğince, el alemin mağdur kanı, yüzünde Kızıldeniz'i andıran damarı takip etti, Kara Adam'ın suretini ikiye böldü. Karanlık tarafı seçti, ta ki geride bıraktığı kapı kapanana kadar...

Ardından bir de kilit sesi duyuldu, tam oldu.

Ceberrut kapının diğer tarafından buyurdu;

"Merhaba... İzan."











Devam Edecek...

Tüm oy/görüş ve yorumlarınızı merakla bekliyorum.

Umarım beğenir ve bana yol gösterirsiniz.

Vakit ayırıp okuduğunuz için minnettarım...

Kendi Cesedinin Faillerini Asla BulamazsınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin