quince

1K 118 101
                                    

M I C H A E L

Bana sarhoş olduğunda aşık olduğu kişiyi anlatmıştı. Bunu birkaç gündür kafamdan atamıyordum. Ve o gün onları sahilde öpüşürken gördüğümde anladım ki; Luke'un tarif ettiği kişi aslında Calum Hood'tu.

Ancak beni sahile çağırmıştı, neden? Calum'ı öperek bunu gözme sokmak mı istemişti? Ben onun karşısında Sydney'i öpmemiştim ki. Tanrım.

Ondan hoşlandığımı lanet olası bir şekilde kabullenmeye başlıyordum ancak üzücü olan şey aramızdaki o eski mükemmel arkadaşlıktan eser bile olmamasıydı.

Günler geçtikçe içimdeki üzüntü kaybolarak yerini sinire, nefrete, katlanamadığım devasa bir öfkeye bırakıyordu ve ben kendimden korkuyordum.

Gözüm dönerse Luke'a veya Calum'a yapacaklarımdan korkuyordum.

*

Birkaç gün sonra okullar tekrar açılmıştı. Luke gerizekalı bir hareket yapıp, Calum'ın dudaklarına yapıştığı günden beri ne Michael'la konuşuyordu ne de Calum'la. Calum'ı da öptükten hemen sonra kalkıp kaçmıştı zaten.

Ne yaptığını bilmiyordu ancak emin olduğu tek şey kendi hata havuzunda boğuluyor olduğuydu.

İşin kötüsü o sarhoş olduğu geceyi az da olsa hatırlıyordu. Michael'a sırf kıskansın diye Calum'ı anlatmıştı. Calum'a aşıkmış gibi anlatmıştı hemde. Çünkü saçma sapan bir düşünceyle ve alkölün getirdiği özgüvenle, Michael'ın bir an için kendisinden hoşlandığı ihtimaline tutunmak istemiş, onu Calum'la kıskandırmak istemişti. Michael, Syndey'i ona her defasında tutkuyla anlatırken nasıl kahrolası şeyler hissettiğini onun da hissetmesini istemişti.

Bu muydu yani?

İçtikleri günün ertesi sabahı Michael'ın ona bok gibi davranmasının sebebi bu kadar basit miydi? Bunu kendi kendine yüzüncü kere filan soruyordu ve dişlerini fırçalarken buna bir son vermesi gerektiğini anladı.

Evdeki işlerini çabucak bitirdi ve okula doğru hızlı adımlarla yürümeye başladı. Göğsündeki korku çığ gibi büyüyordu çünkü hazır değildi. Calum'ı da Michael'ı da görmek istemiyordu. İkisini de aynı gün, arada sadece birkaç saat farkla öptüğüne inanamıyordu. Ne ara böyle birisine dönüşmüştü? Luke artık kendini bile tanıyamıyordu. Her şeyini kaybediyordu; kendini, arkadaşını, aşkını...

Okul koridorundan girer girmez amacı hızla yürüyüp İngilizce sınıfına girmekti. Ta ki kendisine doğru hızla gelen Michael'ı görene kadar.

İlk olarak birkaç günden sonra onun güzel yüzünü görmek ona ilaç gibi gelmişti.

İkinci olarak Michael o kadar hızlı geliyordu ki neredeyse ona çarpacaktı--

BUM! Michael yumruğunu Luke'un tam çenesinde patlattı.

Luke bunu beklemiyordu. Yani, siktir, kimse beklemiyordu.

Luke afallayarak geri sendeledi ancak bu Michael için yeterli değildi. İkinci yumruğunu tekrar aynı yere savurunca Luke yere düştü. Herkes hayretlerle onları izliyordu ve Luke bile daha ne olduğunu anlayamamıştı. Üçüncü yumruğu yediğinde kan neredeyse ağzından boşalmaya başlamıştı. O kadar çok akıyordu ki, muhtemelen piercingi zarar görmüş ve dudağına gömülüp kanamaya başlamıştı.

Michael'ın siniri bir türlü azalmıyordu. Tekrar ve tekrar Luke'un dudakalarının başkasınınkilerle beraber olan görüntüsü zihnine doluyordu.

Luke'un yakasından tutarak havalanmasını sağladı ve bağırdıktan hemen sonra tekrar yere çarptı. "BİR GÜNDE İKİ KİŞİYİ ÖPMEK HA?"

Luke'un sırtı hızla sert zeminle buluşunca boğukça inledi. Canı yanıyordu. Ancak yumruk yediğinden veya soğuk zeminden değil, Michael'ın ona böyle davranmasından.

"SEN BİR OROSPUSUN HEMMINGS. CALUM'INKİNİ YALADIKTAN SONRA BANA GEL, SANA İKİ KATI PARA VEREBİLİRİM."

Tüm gücüyle bağırdıktan sonra geri gidiyordu ki birden durdu ve tekrar Luke'a doğru koştu. Son kez yumruğunu geçirdi ve oradan ayrıldı.

Ancak bilmiyordu. Luke'un bayıldığını ve şimdi tüm okulun dedikodu yapmaya başlayacağını bilmiyordu. Sözlerinin Luke'un kalbinde geri dönüşü olmayan sonsuz kesik bıraktığını bilmiyordu.

Michael Clifford, sadece birkaç dakika içerisinde Luke Hemmings'in hayatını yerle bir ettiğini bilmiyordu.

lost boy | mukeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin