Bölüm 1: Tanışma

Start from the beginning
                                    

"Ee, kimin doğum günüymüş, söylesene?"

"6 yaşında bir çift ikiz. Biri erkek, diğeri kız. Görsen öyle şirinler ki... Havuz başında güneşlenirken tanıştım anneleriyle. Çok zarif, hanım efendi, otuz yaşlarında, güzel bir kadın. İsmi de Sude. Bir kaç aile birlikte kalıyorlarmış otelde. Çocukların doğum günü de denk gelince, kendi aralarında kutlamaya karar vermişler. Biz de davet edildik." diye sıraladı bir nefeste Neyir, işbaşında olsalar, yedi ceddini öğrenirdi ancak "zorla" tatile gönderildiklerinden, gerek görmemişti. 

Ilgın da aynı fikirdeydi ki, daha fazla ayrıntı sormadı. Gerçek dünyasında, ayakkabı numarasına kadar öğrenmeden kimseyle görüşmezdi. Ama madem ki izindeydiler, "biraz ara" vermişlerdi (amcasının deyimiyle), daha fazlasını bilmesine gerek yoktu. Şu bir hafta, onlar da tüm tatilciler gibi havuz, deniz yapacak, güneşlenecek, günü birlik arkadaşlıklarla vakit geçirecek, güzelce dinleneceklerdi. Ters gidecek ne olabilirdi ki!

Ne kadar yanıldığını bilseydi, muhtemelen o gece vasıta bulamasa dahi yürüyerek derhal şehrine geri dönerdi. Ancak o anda yaşanacak aksiyondan tamamen habersiz, dilediği gibi hazırlanmanın verdiği keyifle arkadaşının kolunda neşeli kahkahalar atarak odadan çıktı. İki genç kadın asansöre bindiklerinde hâlâ gülüşüyorlardı. 

****

O sırada otelin deniz kenarındaki lüks restoranında iki kardeş hararetli bir tartışmaya girmişlerdi. Genç adam duyduklarından hoşlanmamıştı, zaten tüm gün garip ve anlamsız bir sıkıntı yüreğini sıkıştırıp durmuştu. Şimdi de kız kardeşi, yeğenleri için düzenlenen doğum günü yemeğine ekstra konuk çağırdığını söylüyordu. Mesele tabii ki fazladan misafir ağırlamakla ilgili değildi. Tam boşanma arifesinde, bir sürü sıkıntı ve terslikle uğraşırken, yabancı iki kadının bir kaç saat için bile aralarına katılması rahatsız etmişti adamı. 

"Lütfen Ağbi," diye itiraz etti en nihayetinde genç kadın, "huzursuzluk çıkarma artık. Davet ettiğime göre, gelirlerse geri gönderecek hâlimiz yok."

"İyi de Sude, kimdir, necidir bu kadınlar? Havuz başında sohbet ettim, kanım kaynadı diye çağırılır mı, tanımayız etmeyiz! Ben sana dikkatli davran dedikçe, sen iyice saçmalıyorsun." diye içinden her ne geçiyorsa sayıp döküverdi adam, dişlerinin arasından ancak ikisinin duyabileceği şekilde. 

Sude, dokunsalar ağlayacak hâle gelmişti. Günlerdir ayyuka çıkan boşanma tantanası yüzünden asabı yeterince bozuktu zaten, bir de üstüne şu an karşılaştığı muamele iyice canını sıkmıştı: "Ağbi lütfen..." diye yineledi bir kez daha. 

Onun asılan yüzü ve dolan gözlerini gören genç adam, meseleyi uzatmanın gereksizliğine kanaat getirmişti her halde ki: "Tamam..." diye kabullendi en nihayetinde, ancak eklemeden de duramadı: "Lütfen ve lütfen, bundan sonra daha dikkatli ol!"

****

"Morluklarım belli mi?" diye sordu, lobide yürürlerken Ilgın. 

"Hayır. Elbisenin kolları yeterince uzun. Bir şey anlaşılmıyor. Ayrıca kullandığın kapatıcı da işe yaramış." diye temin etti onu Neyir. 

"İyi." Rahatlamıştı genç kadın, son operasyonda aldığı darbelerin izleri henüz silinmemişti ve bu yüzden densiz ve meraklı sorulara muhatap kalma ihtimali canını sıkıyordu.  

Bir şeyler daha söyleyecekti ki, aklına gelen şeyle duruverdi genç kadın: "Neyir," dedi, "biz hediye almadık ya bu çocuklara! Ne yapacağız şimdi?"

Cevaben neşeli bir kahkaha attı arkadaşı: "Meraklanma sen kızım! Evvel Allah, hallettim her halde. Akşam üzeri Antalya'ya indim, oğlana uzaktan kumandalı araba, kıza da kocaman bir bebek evi aldım, barbie'si de içinde."

GÜVENLİ AŞK (SEVGİLİ OKUR SERİSİ)Where stories live. Discover now