Zihnim 10 yıl öncesine giderden kafamın içindeki kız da benimle birlikte gözlerini kapadı. Yağmur yavaştan yağmış ve yine böyle birden ıslanmıştı. 12 yaşındaki Rose yağmuru seviyordu ve yetimhanenin arka bahçesine gidip yağmurun altında ıslanmıştı.
Kollarını açmış yağmurun altında tebessümle ıslanıyordu.
Yüzüne yağmur damlaları çarparken ailesine olan özleminden uzaklaşmış, kısa bir süreliğine de olsa ailesini unutmuştu.
Sonra yetimhanedeki hiç sevmediğim sert bayan görevli beni yağmurun altında görmüştü. Hiç vakit kaybetmeyip yanıma gelmiş ve hiç acımadan yağmurun altında beni dövmeye başlamıştı. Burnumun kanadığını hatırlıyorum. Sonra beni içeriye çekiştirmeye başlamıştı ve ona tekme atarak elinden kurtulmuştum. Sonrası tam bir felaketti.
Koşarak ağaca çıkmış ve hiç beklemeden kendimi ağacın yanındaki duvara atmıştım. Tellerden geçerek dikkatlice duvardan inmiştim ve nereye gittiğimi bilmeyerek vücudumda yaralar açarak koşmaya devam etmiştim. O günde yetimhaneden kaçmıştım. Mutluluğum kısa sürmüştü onlar beni yakalamışlardı ve o haftayı hasta olarak geçirmiştim.

Bu kaderinde var. Dedi içimdeki Rose. Bir şey diyemedim haklıydı.

Ne zaman mutlu olsam veya kaçsam özgürlüğüm hep engelleniyordu. Yine öyle olmuştu. Tek fark bu sefer ki daha beterdi. Karşımda ki adam vezir miydi şah mıydı bilmiyorum ama benim her oyunda yenilen bir piyon olduğum gerçekti.

Benim kaderim kimsenin çözemeyeceği düğümlerle bağlanmıştı.

Konağa geldiğimizde korumalar kapımızı açıp şemsiye tuttular. Ben korumanın tuttuğu şemsiyeyle içeri geçerken Erik kıyafetlerle beraber girmişti içeriye.
Evde kimseyi göremeyince Brenda'nın odasına yöneldim.

Ne kadar kendime itiraf edemesem de onu özlemiştim. Erik ile yalnız olmaktan daha iyiydi onu görmek. Kapıyı yavaşça açıp içeriye geçtiğimde Brenda uyuyordu. Odasından çıkarak kabanımı çıkarıp askılığa astım. Erik kıyafetleri üst kata çıkarmıştı.

Mutfağa gidip bir şeyler atıştıracağım sırada yanıma geldi ve masaya yaslandı. "Aç mısın?"

"Evet."

Ocağın üzerindeki hazır yemeklerin altını yakarak onları ısıttım ve dolaptan gerekli malzemeleri çıkararak salata malzemelerini yıkadım. Saat epeyce geç olmuştu ve hizmetçilerin neden görünürde olmadıklarını kanıtlar nitelikle akrep ve yelkovan hareket ediyordu.

Çekmeceden bıçak aldım ve doğrama tahtasını ararken beni izliyordu. Sonunda tahtayı bulup salata yaptığımda ocağında altını kapatmıştım. Birer sandviç yaptıktan sonrada çay işini de halletmiştim. Masayı hazırladığımda ikimizde oturarak yemeklerimizi yemeye başladık. Kısa süre sonra sessizliği bozan ben olmuştum.

"Bu akşam ki davet ne için?"

Cevap vermeyeceğini düşünmüştüm ama öyle olmadı. Yemeğini yerken bir yandan da bana cevap verdi. Sahiden acıkmış olmalıydı.

"Yeni evli bir arkadaşım, akşam yemeğine davet etti. Bu geceyi mahvetmeni istemiyorum." dedi peçeteyle ağzını sildiğinde.
Gözlerimi devirerek ona baktım. Partide vurulduğum an gözlerimde canlanmıştı.

"Sadece bir akşam yemeği bu. Nasıl mahvedebilirim ki?"

Masadan kalkarak toplamaya başlamıştım. Beni küçük düşürmesi hoşuma gitmiyordu.

İTAATKAR #Wattys2018Där berättelser lever. Upptäck nu