ACI

34 3 2
                                    



Ne gökyüzüydük bu dünyada ne bulut ne de yağmur. Çok mu önemsiyordu insanoğlu kendini acaba hiçbir şey miydik acaba, şu başı ile sonunu tahmin edemediğimiz koca dünyada birer kum tanesi miydik yoksa.

Bir iz bırakmadan çekip gitmek mi daha iyiydi bu toprak parçasından yoksa yaşadım diyebilmek mi? Peki yaşadım diyebilmek neyi içeriyordu nasıl bir hayat yaşanmışlığı barındırıyordu içinde.

Ünlü bir fotoğrafçının yakaladığı dokunaklı bir çift kadın gözü müydü yaşanmışlığın ispatı yoksa yırtık pırtık ceketine bütün dünyasını sığdırmış beyninin kontrolünden çıkan ellerinin arasına aldığı it öldüren cinsinden şarabıyla kayalıklara uzanmış yaşlı amcanın yüzünde ki çizgiler miydi yaşamak.

Her türlü insanoğlu bir sınav için gönderilmişti buraya benim sınavım da tamda şuan gözlerimin içine bakıyordu ve ruhum her an yasağa kapılabilirdi. Şimdiye kadar iyi kötü beni bu günlere getiren aklım ise bu sefer bana sırtını dönmüştü, sanki kendin hallet der gibiydi bu tavrı.

Hiçbir şekilde kontrol edemiyordum kalbimin ritmini, yalnız kalıp birkaç derin nefes almam gerekiyordu lakin şuan bir nefes molası verecek kadar bile vaktim yoktu.

"Nilüfer bir şey demeyecek misin?" Murat'ın tedirgin sesiyle daldığım düşüncelerden sıyrılmıştım. Ona verecek bir cevabım var mıydı onu bile bilmiyordum "yardım et" demişti ve bunun ne anlama geldiğini ikimizde biliyorduk ama zaman yanlıştı, kalbim yanılmış yanlışlara aldanmış aklım ise karışmıştı.

"Ne diyeyim be- ben ıım ( telaşla at kuyruğu yaptığım saçlarımın firar eden birkaç telini kulağımın arkasına sıkıştırmıştım) gitmem lazım işlerim var " gözlerine bakamamıştım bile üstün körü söylenmiş uyduruk birkaç kelimeydi ki zaten daha fazlasına da sahip değildim şuan.

"senin için bir hiçim değil mi?" teninin vücudumda bıraktığı etkiyi hiçe sayarak arkamı dönmüş evime giriyordum ki bu soru beni olduğum yere çivilemişti adeta. Sesinin çaresizliği gözlerimin dolmasına sebep olmuştu, gözümün önünde canlanan birkaç anı şuan da dahil olmak üzere yıllardır canımı yakan adamın bana yaptıklarıydı. Gözümden akan yaşları umursamadan bir anlık öfkeyle arkamı döndüm.

"Ne diyorsun sen ne hiçinden bahsediyordun? Sen hiç olmak ne biliyor musun ha? En çok güvendiğin insan, tek dayanağım dediğin uğruna ateşlere atlamayı bile göze alabileceğin insan kalbini, fikrini hatta masumiyetini de yanında alıp bir anda gidince hiç oluyorsun Murat. Bak bakalım bir hiç misin benim için

Elimde ki çamaşır sepetini fırlatmış kolundan tuttuğum gibi bahçenin ortasına getirmiştim onu Barış'ın oynaması için yaptığımız küçük havuzu göstererek

"Baksana biricik küçük oğlum için canım kocamla beraber yaptığımız şu tatlı havuz bile senin eserin " bakışlarının havuza kitlendiğini gördüğümde henüz hıncımı alamamıştım kolundan tuttuğum gibi bu seferde Osman'ın bahçeye yaptığı sevimli çardağımızın önüne götürdüm onu.

"Yazın ailecek yemek yediğimiz, kocamın günlerce el emeği göz nuru kendi çabalarıyla yaptığı çardağımız da bir gün mutlaka çay içmelisin ne de olsa en büyük emektarı sensin" hareketlerim onu korkutmuş olacak ki sıkıca tuttuğum kolunu elimden kurtarıp yüzüme baktı.

"Nilüfer iyi misin?" günlerin belki de yılların birikimiyle kendimi bir anda toprağın üstüne çömmüş haykırarak ağlar vaziyette buldum.

"Dayanamıyorum dayanamıyorum boğulacak gibi hissediyorum" Murat anın şokunu üstünden attığından yanıma çömüp yüzümü avuçlarının içine almıştı.

NİLÜFERWhere stories live. Discover now