GEÇER

34 6 5
                                    


Kapının kolundaki elim adeta buz tutmuştu. Sırtımdaki buz gibi teri hissediyordum, duyduğum adım seslerini kulağımın arkasındaki sıcacık nefesi takip etti. Kolumda elini hissetmemle beni kendine çevirmesi bir oldu. Aramızda sadece santimler kalmıştı, yıllar sonra ilk defa bu kadar yakınımdaydı.

Gözlerimin içine baktı gözleri sanki dudaklarıma kayar gibi oldu, gözlerini kaçırıp bir adım uzaklaştı. Adımları yıllar gibiydi benden bir parçamı daha götürüyordu sanki.

Boğazını temizleyip boynumu kafasıyla işaret etti.

"İyi misin?" ne diyecektim ki iyi miydim onu bile bilemiyordum. Benim aklım da kalbimde birkaç dakika önceki yakınlaşmamızda takılı kalmıştı.

"hı iyiyim iyiyim" bir anda yumruğunu küçük tezgahın üstüne geçirdiğinde korkuyla irkildim.

"Deli olacağım nasıl iyisin o piç mi yapıyor sana bunları" şaşkınca onu izlerken bir anda yaptığının farkına varmış olacak ki olduğu yerde dondu.

Kahkaha sesini duyduğumda ağzım o şeklini almıştı eminim. Kendinden geçmiş bir şekilde karnını tutmuş gülüyordu.

"Nilüfer o yüzün ne oldu öyle ya senin için endişelendiğimi mi düşündün yoksa ohh ( kahkalarını durdurmaya çalışıyordu gözlerimi kısmış onu izliyordum şaka gibiydi) kocan dövüp kapıya koymuş besbelli"

Gözlerini iğrenir bir biçimde üzerimde gezdirirken, lanet etmiştim içimdeki aşka, bu adama verdiğim yıllarıma.

Kapıya doğru hızlı bir şekilde ilerledim kapının kolunu son kuvvetimle sıkarken canımı yakmaya devam ediyordu.

"Git gir koynuna sana bu kapıdan ekmek çıkmaz artık, o eski Murat yok burada" gözümden akan bir damla yaşla ona dönmeden başımı olumlu anlamda salladım.

"Biliyorum"

Yıllardır yaptığım gibi yine evime sığınmıştım, küçük balkonumdaki çiçeklerimin yanına gittiğimde onları uzun zamandır ihmal ettiğimi hatırladım. Son günlerde hayatım yeterince karışık olduğundan çiçeklerime yeterince vakit ayıramıyordum.

"Küpelim boynunu mu büktün sen " çiçeklerde çocuklarımız gibiydi her ne kadar hepsini eşit seviyoruz desek de biri bir şekilde diğerinden daha farklıydı. Küpeli de benim özelimdi o açtığında daha bir mutlu oluyordum, senede sayılı birkaç gün açar sonra da kendini inzivaya çekerdi. Evin nazlı kızıydı yani.

Aralıksız birkaç saat derdimi sıkıntımı çiçeklerime anlattıktan sonra, salona geçtiğimde üşüdüğümü hissettim saate baktığımda öğleye geliyordu.

Beynim sabah yaşadıklarımı düşünmeyi reddederken kalbimdeki ağrı yaşadıklarımın gerçek olduğunu ispatlıyordu adeta.

Mutfağa geçip bir çay suyu koymuştum bugün ev yeterince temizdi bir çay içip kafamı dinleyebilirdim. Çay suyunu koyup fırından keki çıkarıp birkaç dilim kesip tabağa koydum. Saatlerdir ayakta olduğumdan acıkmış ve yorulmuştum.

Çayımı ve kekimi tepsiye koyup salondaki üçlü koltuğa yerleştim. Kumandayı elime alıp uzun zamandır seyredemediğim Müge anlıyı açmıştım, el alemin evden kaçan kızıydı kayıp çocuğuydu derken saatler akıp gitmişti.

Kapıdan gelen seslerle gözümü açmıştım, her yerim tutulmuştu. Kapıyı açtığımda Barış bacaklarını birbirine sürterken sabırsızca zile basıyordu.

"Anne öldüm ya nerdesin" bu halimde bile beni güldürtmeyi başarmıştı güzel oğlum benim bal yanaklım. Kendini alt kattaki tuvalete attığında kısa bir süre sonra ohhh diye bir ses duymuştum.

NİLÜFERWhere stories live. Discover now