Amazon - 12.Bölüm -

1.5K 155 2
                                    

          12.Bölüm

  Black geri dönüyordu. Sevinçten ağlamak istiyordum. Bu son zamanlarda aldığım en güzel haberdi. Kollarımı biraz daha sıktım ve Hector’un bedeni gerildi. Ellerini sırtımda ve belimde hissettim ve ne yaptığımı o zaman anladım. Az önce bedenimi saran sıcaklığın yerini soğukluk sardı ve kollarımı gevşetip bedenimi kollarının izin verdiği ölçüde geriye çektim. Hafifçe öksürdüm sesimi kaybolduğu yerden geri getirebilmek için.

   “Hector” diyebildim güçlükle ve başını geriye çekip sarı gözleriyle gözlerimin içine baktı. Elleri tenimden uzaklaştı ve bedeni geri çekildi. İşte onu gerçek anlamda ilk defa o an gördüm. Dudaklarımdan çıkan garip sesle telâş içinde arkamı döndüm.

   “Ares aşkına…” diye inledim. “Senin mahremiyet denilen şeyden haberin var mı acaba?”

Dizlerimi kırıp ellerimle toprağın üzerini araştırmaya başladım. Buralarda bir yerlerde bir şeyler olmalıydı.

   “Beline bir bez parçası bile bağlamaktan haberin yok mu senin? Nereden geliyorsun sen?”

   Yanaklarım gördüklerim yüzünden alev alev yanıyordu. Kaslarla dolu bedeni hâlâ gözlerimin önündeydi. Sol omzundan göğsüne doğru inen kılıç yarası, sağ kaburgasının üzerindeki ok izi ve daha birçoğu… Bedeni yaralarla doluydu.

    Parmaklarımın ucuna değen yumuşaklıkla aradığımı bulduğumu anladım. Bir çırpıda avuçlarımın içinde top şekline getirdiğim bez parçasını başımın üzerinden arkama doğru fırlattım. Çıkan hafif sesten bezin hedefi bulduğunu anladım.

   “Hâlâ inanamıyorum” diye mırıldandım olduğum yerde tek ayağımı sinirle yere vururken.

   “Gördüklerine mi?”

    Alaycı sesi olduğum yerde buz kesmemi sağladı. Tespitinin doğruluğu karşısında şaşırsam da bunu ona belli etmemeye kararlıydım.

   “Tabii ki, hayır!” diye çıkıştım. “Nasıl bu kadar umursamaz olabiliyorsun? Alt tarafı bir kumaşı beline bağlayacaksın…”

    Sesim her kelimeyle biraz daha alçalırken nasıl olup da yerin dibine girmediğim konusunda kendimle tartışıyordum.

   “Ben de öyle düşünmüştüm zaten”

   Bu sefer cevap vermemeye kararlıydım. Varsın kabullendiğimi düşünsün. Her seferinde konuşup dibe batmaktan daha kötü olamaz ya.

Arkamdan gelen hışırtıların kesilmesi ile yeniden sesi kulaklarımı doldurdu.

   “Tamam… Artık arkanı dönebilirsin”

   “Eğer arkamı döndüğüm zaman seni yine çıplak görürsem bedeninde bir kılıç veya ok izi de benden hatıra olarak kalır haberin olsun”

   “Ups! Bunun beni korkutması mı gerekiyordu?” dedi kahkaha kokan sesiyle.

   Temkinli bir şekilde arkamı döndüm. Ellerim beynimden gelecek en ufak bir emre karşı hazır olda bekliyorlardı. Bunun ne kadar bir bıçak fırlatmak ya da yayıma bir ok yerleştirmek için olduğunu düşünmek istesem de gözlerimi kapatmak için olduğunu bilmek yüz kızartıcıydı. Hector’un beline bezi bağlamış olması ise rahatlatıcıydı.

   “Memnun musunuz, Kraliçemiz?”

   “Emin ol, az öncekinden daha estetik bir görüntü sunuyorsun şu anda”  Dudaklarından fırlayan ufak kahkaha benim de gülmemi sağlamıştı.

   “Komik olan ne biliyor musun?” diye sordu bir anda bana. Gülümseyen ifadesi hâlâ devam ediyordu ancak ses tonu ciddiydi. Benim de yüzümdeki gülümseme yavaşça azaldı ve suratım yine donuk haline geri döndü.

   “Neymiş komik olan?” diye sordum istemsiz bir şekilde.

   “Bu vahşi ve ben yenilmem tavırlarının ardında hâlâ utangaç bir çocuğun bulunuyor olması. Öyle donuk görünüyorsun ki kimse senin utanabileceğine ya da gerçekten gülümserken gözlerinin ışıltılar saçabileceğine inanmaz. Ama…” dedi ve derim bir nefes aldı. O an nedense sözlerinin devamını hayati bir şey söyleyecekmiş gibi merak etmeye başladım. “…ama ben az önce o utangaç küçük çocuğu gördüm ve o güzelliğe hayran kaldım. Şimdi de gerçekten gülümsediğin zaman nasıl görüneceğini merak etmeden duramıyorum. İçimden bir ses ise gülümsediğinde Afrodit’ten bile güzel olacağını söylüyor”

   Yüzümdeki donuk ifade her söylediği kelimede yerini şaşkınlığa bırakırken sadece Hector’un gözlerine bakmaktan başka bir şey yapamıyordum. Kelimeler öyle bir yalınlıkla dudaklarından dökülmüştü ki onlara inanmamak elde değildi.

  “Afrodit’i görmüş gibi konuşuyorsun” diye mırıldandım güçlükle.

   “Görmediğimi nereden biliyorsun?”

   İster istemez güldüm bu cevabına. Afrodit’i görmüş olma ihtimali Aşil’in yeniden hayata dönmesi kadar imkansızdı.

   “Olimpos’tan aşağıya bir kez bile inmemiş bir Tanrıça’yı görmüş olman imkansız. Ben bile güzeller güzeli Afrodit’i Olimpos’ta yaşamama rağmen o kadar nadir görürdüm ki… Sen onu gördüğünü söylüyorsun?”

    “Evet, gördüm” dedi ciddi bir ses tonuyla. Kaşlarını çatmış bana bakıyordu. Zorlukla olsa da gülümsememi durdurdum. Önce bakışları değişti. Gözleri şeytani parıltılar saçmaya başladı bir anda. Daha sonra dudakları sağa doğru ukalaca kıvrıldı ve bembeyaz dişleri göründü. “Gördüm” dedi tekrar gülümserken ve ekledi, “Rüyamda!” Kaşları yukarı doğru kalktı ve gülümsemesi daha da arttı. Bense ona boş bir şekilde bakmaktaydım. Gözleri beklenti içinde bakarken bedeni olduğu yerde kasılıyordu. Aradan geçen birkaç saniye sonra ne demek istediğini anladım. Beynimin içinde bir şimşek çakmışçasına ışık belirdi ve söndü. İstemsizce ağzım açılırken başka bir tepki verebilmek için vücuduma emirler yağdırıyordum ama hiçbir cevap alamıyordum.

   Hector’un kahkahası gür bir şekilde ormanı çınlatırken boynumdan başlayıp yanaklarımı ısıtan kızarıklığı fark ettim. Tam o anda öfkeme sarıldım ve elime geçen ilk şeyi Hector’a fırlattım. Göğsüne çarpan Hindistan ceviziyle beraber kahkahası kesildi ve acı içinde inledi. Boğazından bir öksürük koptu ve derin bir nefes aldı.

    “Eline bir taşın gelmediğine dua etmeliyim. Az kalsın kaburgalarımı parçalayacaktın” dedi boğuk çıkan sesiyle.

   “Sen…” diye başladım ama ne diyeceğimi bulamadım. Olduğum yerde ayağımı sinirle yere vurdum ve Hector’un yanından hızlı adımlarla geçip gittim. Yanaklarım hâlâ yanıyordu ve bu sinirlerimi daha çok arttırıyordu.

    “Kaç bakalım… Utangaç Kraliçe”

AmazonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin