18. Bölüm

7.6K 492 68
                                    

Multi de bizim ekip 😊
Bu arada Rana'yı değiştirdim, sekizinci bölüme de ekledim oradan bakabilirsiniz.
Bölüm şarkısı
Manga/Bir kadın çizeceksin
-İyi okumalar 👍

***
Uzun bir yolculuğun ardından nihayet evdeydik. Annem kapıyı açmaya çalışırken Ilgaz valizleri indiriyordu. Bizde Rana'yla annemin kapıyı açmasını bekliyorduk. O arabaya bindiğimden beri içimde koca bir boşluk vardı, nefes alamıyor vermeye çalıştıkça da boğuluyordum. Gözlerimi herhangi bir noktaya odakladım. Gözden ırak olan gönülden de ırak olur derler ya. Öyle değilmiş. İnsan görmeyince canı daha çok acıyor. Ciğerleri sökülüyor. Ölüyor, Ölümü arzuluyor, Ölemiyordum.

Çok zordu onu anlamak.
Mavi gözlerine rağmen,
ya grisini ya da siyahını yansıtıyordu bana.
Ne istediği ne yapmaya çalıştığı anlaşılmıyordu.
Onu daha şimdiden çok özlemiştim. Bunca yıl nasıl dayanmıştım bilmiyorum. Anahtar sesini duyunca gözlerimi kırpıştırdım. Annemle Rana girerken ben Ilgaz'ı bekledim. Ilgaz yerde ki valizleri alınca beraber girdik içeriye. Ilgaz'la konuşmam gerekiyordu.
Herkes bir yere dağılırken Ilgaz elindeki valizleri yere bıraktı. Fırsattan istifade, lafa girdim.
-Biraz konuşabilirmiyiz?
-Olur konuşalım.
Kanepelere yönelirken kolundan tutup durdurdum
-Şey..Özel.
Gözlerime kuşkuyla baksa da kafa sallamakla yetinmişti. Odama gittiğimizde ona yatağımın başında ki sandalyeyi işaret ettim. Oturduğunda ben de kıyık olan kapıyı sonuna kadar açtım.  Ilgaz gülümseyip onayladı. Bunu yapmamın amacı Ilgaz'a güvenmemek değildi, annemle Rana'da yanlış bir şey düşünmezdi zaten. Ama vicdanım el vermiyordu. Bilipte yapmamak olamazdı. Bende yatağın üzerini dizlerimi kırıp oturdum.
-Şey..ben bugün
Derin bir nefes aldım.
Söylemeliydim, bilmeye hakkı vardı.
-Ben baygınlık geçirdim, a-ama kısa sürdü. Hemen kendime geldim zaten.
Panikle ayağa kalktı.
-Bana nasıl haber vermezsin Leyla?
Başımı önüme eğdim. Ne diyecektim ki?
Emre'yle zamanın nasıl geçtiğini anlamadım falan mı?
-Nasıl oldu, Rana yanında mıydı, peki?
Endişelenmesini anlıyordum da fazla abartmıyormuydu?
Ne diyecektim şimdi? Nefes alıp verdikçe göğsü inip kalkıyordu. Tepemde dikilmemesi için
-Oturur musun lütfen?
Dedim.
Yavaşça bıraktı kendini sandalyenin üstüne. Seslice yutkundum. Yalan söylemek istemesemde mecburdum.
-Odamdaydık birden bayılmışım, zaten çok uzun sürmemiş. 3-4 dakika flan.
Sustum.

-İstersen doktora gidebiliriz.
Gözlerini yüzümde sabitledi. Bense yerinde durmayan dizlerine bakıyordum. Sürekli indirip kaldırıyordu. Gözlerimi yüzüne çıkarsamda, sonra tekrar yere indirmiştim. Hayır anlamında kafamı salladım.
-Ne zaman gideceğiz peki?
Dedim kelimeleri yutmamak için çabalarken.
-Tedaviye ne kadar erken başlarsan senin için o kadar iyi.
Senin telli duvaklı bir gelin olmanı çok isterdim. Ama vaktimiz yok. Hemen tedavi olman lazım. İki gün içinde gidelim diyorum ben.

Bütün hayatım iki gün sonra değişecekti;
Başka bir ülke,
Farklı insanlar,
Yabancısı olduğum bir ortam.
Ve daha da önemlisi bundan sonra yanlız olacaktım.
Bana yol gösteren bir annem olmayacaktı.

Olur anlamında kafa salladım.
-Boşver benim zaten başkaları gibi gelin olucam diye hayallerim yok, hiçte olmadı zaten.
İstemsiz bir şekilde omuz silkmiştim.
Evet benim gelin olmak gibi hayallerim yoktu.
Emre'den başkasıyla evlenebileceğimi hiç düşünmediğim için hayal kurma gereksinimi duymamıştım.
-Sen iyileş, buraya dönünce kırk gün kırk gece düğün yapıcam ben sana. İstersen şatoda alırım.
Gülümseyince bende gülümsedim,
-Önce çiçekprenses deyip şimartıyorsun, sonra da cadı muamelesi yapıyorsun.

-Neden prensesler şatoda yaşamazlar mı?
Tek kaşını kaldırıp merakla bana baktı, bu haline gülümsemeden edemedim. Yüz ifadesine aptal sarışın bakışlarını da ekleyince garip bir görüntü çıkmıştı ortaya.
-Prensesler krallıklarda yaşarlar,
şatoda ise cadılar ve annelerinin hapsettiği prensesler yaşar.

Unutursam Fısılda -Tamamlandı-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin