"Neden olmasın, sadece bir akşam yemeği yeriz ve döneriz. Ben annemi arayayım birkaç saat sonra yemek hazır olur."

"Tamam o zaman. Ben hemen gidip hazırlanayım. Babama da haber vereyim" dedi sevinçle. Onu yolcu ettikten sonra, arkasından gülümseyerek baktım. Yanındaki ajanlara rağmen, küçük bir kız gibi seke seke koşuyordu.

Yirmili yaşlarında olduğunu bilmesem, ergen bir kız zannedebilirdim. Annemi arayacağımı unutmadan rehberden numarasını seçtim ve aradım.

"Alo anne."

"Mert evladım, nasılsın? Uzun zaman oldu özledik seni. Baban da seni soruyordu."

"Ben iyiyim anne. Babamın sağlığı nasıl?"

"iyi evladım. İnşallah yakın zamanda ziyaretimize gelirsin diye ümit ediyorduk."

"Aslında ben de onun için aradım. 3-4 saat sonra eve geliyorum. Yanımda tanışmanızı istediğim biri olacak."

"Misafir mi getireceksin. Getir evladım, senin misafirin, benim misafirimdir."

"Aslında misafir sayılmaz, gelin adayı."

"Aman evladım, çok sevindim. Orada bir Türk'le tanışman ne büyük bir kısmet."

"Şey anne, gelinin Türk değil, Koreli."

Annem bir süre durakladı. Sanırım ne düşündüğünü anlayabiliyordum. Dini açıdan engel teşkil edeceğini, nasıl söyleyeceğini düşünüyor olmalıydı.

"Anne Yu-Mi bu aralar Kuran-ı Kerim okuyor. Allah izin verirse Müslüman olacağına inanıyorum."

"İnşallah evladım, inşallah. Ben yemekleri hazırlayayım."

"Seni seviyorum anne."

"Allah'a emanet ol evladım."

Telefonu kapattıktan sonra yapacak bir işim olmadığını düşündüm. Hâlbuki Hacı Anne'yi arayıp evlenmek istediğimi ve cihaz ile ilgili görevimden azat edilmemi isteyecektim. Bunun için otelime dönmeliydim. Dikkat çekmemek için taksiye bindim ve otele gittim.

Yatağa uzanıp Hacı Anne'yi düşünerek uyumaya çalıştım. Uyuduğumu fark etmeden, rüya görmeye başlamışım. Hacı Anne yanıma geldiğinde, içim mutlulukla doldu.

"Allah'ın selamı ve rahmeti üzerine olsun evladım."

"Sizin de Hacı Anne."

"Sanırım konuşmak istediğin konular var."

"Evet, bugün Yu-Mi'yi Türkiye'ye götürüp ailemle tanıştırmak istiyorum."

"Bu senin kararın, Allah kısmet ederse olur evladım?"

"Evet Hacı Anne, haklısınız. Evlenmem nasip olursa, cihaz ile ilgili görevim ne olacak? Ömür boyunca cihazı korumak zorunda mı kalacağım?"

"Hayır evladım, cihaz yeniden yapılırken ruhani âlemi tehdit eden özellikleri devreye alınmayacak."

"Bundan nasıl emin olabilirsiniz ki?" diye sordum.

"Cihazı yeniden yaparlarken, Kang Ho'nun rüyasına girip bu özelliği devre dışı bırakmasını telkin ettim. Cihazın son kez kaçırılışında patlamasının, ruhani âlemle ilgili olduğunu düşünmeye başladı. Bu yüzden asıl işlevini gerçekleştirilecek şekilde yapacak. Sen de o görevden azat olacaksın."

"Teşekkür ederim Hacı Anne. Bana bu güçler verildiğinde, insanlara yardım etmek için olduğuna inandım. Fakat benim de normal bir hayatım olsun istiyorum."

"Olacak tabii evladım. Şunu unutma, insanlara yardım etmenin binlerce yolu vardır. İnanıyorum ki sen kendi yolunu bulacaksın."

Gönlüm ferah bir biçimde uyandığımda, artık mutlu günlerin beni beklediğine inanıyordum.

Yu-Mi ile buluşmama daha iki saat vardı. Vakit geçirmek için gezinmeye başladım. Caddelerde insan kalabalığı sel gibi akıyordu. Herkesin kendine göre bir inancı, hedefi ve umutları vardı. Allah'ın yarattığı her şeyde, gören gözler için bir hikmet vardır sözünü düşünüyordum.

Dikkatim bir dilenciye yöneldi. Gelen geçenden para istiyordu. Fakat parayı verenlere teşekkür etmiyor, hatta tek kelime söylemiyordu. Türkiye'deki dilencileri düşündüm. Para verenlere dua ederler, Allah razı olsun derlerdi. Parayı verenler de iyi bir şey yaptıklarına ikna olup, yolarına devam ederlerdi.

Bu dilenci ise parayı isterken konserve tenekesini uzatıyordu. Verene de, vermeyene de tek kelime etmiyordu. Yanına gitmeyi düşünürken ani bir fren sesi duydum. Kafamı çevirdiğimde bir kamyonetin tüm gücüyle frenlerine asıldığını ama kaymaya devam ettiğini gördüm.

Kamyonetin önünde, yolun ortasında kalmış küçük bir çocuk vardı. Annesi, elini bıraktığını fark etmediği için karşıya geçmiş ama fren sesi yüzünden geri bakmıştı. Panik içinde çocuğuna doğru koşmaya çalışırken, dilenci kadını itip yere düşürdü ve hızla çocuğu yakaladı. Araç çarpmak üzereyken ikisi birden ortadan kayboldu. Her şey bir anda olup bitmişti.

Bakmaya devam edenler ikisinin de aracın altında kaldığını zannetmişlerdi. Kamyonetin durması ile şoför aşağıya atladı ve kamyonetin altına bakmaya başladı. Bir süre sonra alkış sesleri geldi. O yöne baktığımda, dilencinin çocuğu kurtardığını ve annesine teslim ettiğini gördüm.

Kaldırımdakiler adamın sırtına vurup tebrik ediyorlardı. Adam hiçbir şey olmamış gibi yere attığı konserve tenekesini ve saçılan paraları alıp yürümeye başladı. Ben de adamı izliyordum.

Bir ara sokağa dönünce, arkasından koştum ama kaybolmuştu. Gizemli adamın kim olduğunu merak ediyordum. Belki o da geçiş yapmayı bilen biriydi. Tesadüf diye bir şey olmadığını bildiğim için orada bulunmasının bir sebebi olduğu sonucuna vardım.

Çocuğa araba çarpacağını bildiği için bekliyor olabilirdi. Belki dilenci bile değildi. Bu da neden para aldığı insanlara teşekkür etmediğini açıklardı.

Ara sokaktan çıkarken, onu bir daha görüp göremeyeceğimi merak etmiştim.

"Yine görüşeceğiz Mert" dedi bir ses. Arkamı döndüm ama sesin sahibini göremedim.

-DEVAM EDECEK-

Yayımlanma tarihi: 23.03.2016

Kelime sayısı: 1148

Üçüncü Göz (SY)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin