75-Lobsang'ın akıbeti

Zacznij od początku
                                    

"Üzüntünüzü anlıyorum ama ülkemizi büyük bir riskten kurtardı. Kendisi büyük bir kahraman olarak anılacak."

"Anlamıyorsunuz Ajan Song, benim hatam yüzünden oluşan bir sorunu gidermek için kendini feda etti. Çevremdekilere zarar vermeye devam ediyorum. Buraya geldim geleli birçok kişi benim yüzümden zarar gördü."

Ajan Song anlayışla omuzumu sıktı. "Lütfen böyle düşünmeyin, ülkemize yaptığınız hizmetleri unutmayınız."

Ajan ne söylerse söylesin, içimdeki acıyı geçiremezdi. Yalnız kalmak istiyordum. Bu yüzden otel odama adım attım. Kendimi yatağa atıp gözlerimi kapattım. Uyumakta istemiyordum, uyanık kalmakta. Vicdanım sızlıyor ve yanlış karar aldığım her an için pişmanlık duyuyordum.

Hayatım bir türlü düzene girmiyordu. Sürekli sorunlar baş gösteriyor ve ben bu sorunlarla baş edemiyordum. Lobsang'ı kaybetmiştim, Do Hyun'u da kaybetmiştim. Korumakla yükümlü olduğum cihazın imha edilmesine engel olamamıştım.

Kore'de kalmama sebep olan tek şey, Yu-Mi'ye olan sevgimdi. Her şeyi yoluna sokup evlenme planları yaparken, sürekli problemlerle karşılaşıyordum. Hacı Anne ile görüşüp başarısız olduğum görevden beni affetmesini istemeliydim.

Astral çıkış yapıp Hacı Anne'yi bulmak için meclis alanına gittim. Tanıdık kimseyi bulamadım. Arif ve Cemile görevde olmalıydılar. Asfanit'e gidip biraz yalnız kalmak iyi fikir gibi geldi. Kendime bir oda inşa ettim. İçine sadece bir koltuk koydum. Bomboş ve bembeyaz bir odada, tek bir kırmızı koltuğa oturmuştum. Karşımda duran beyaz duvara bakarak düşünüyordum.

"Seni bu kadar üzen şey ne Mert?" dedi bir ses.

Kulaklarıma inanamıyordum, bu Lobsang'dı. "Senin öldüğünü zannettim" diyerek koltuktan kalkıp çocuğa sarılmaya çalıştım. Fakat ellerim bedeninden geçti ve boşluğu kucakladım.

"Neler oluyor? Burada değil misin?"

"Hayır Mert, burada değilim ve sen de burada değilsin."

"Fakat burası Asfanit. Benim istediğim her şey burada gerçek olur."

"Yanlışın var Mert. Yaratmak sadece yaratıcıya mahsustur. Sen sadece kendi algına göre bazı şeylere şekil verebilirsin."

Sözlerinde çok haklıydı ama neden ruhunun burada olmadığını anlayamıyordum.

"Ruhun nerede Lobsang?"

"Bedenimin içinde."

"O zaman ölmedin?"

"Hiç kimse gerçekten ölmez, biri sana bunu açıklamış olmalı."

Hacı Anne'nin söylediği sözler aklıma geldi. Ölümü tatmak ile ilgili ayeti hatırladım. "Külli nefsin zâikatü'l mevt" – "Her nefis ölümü tadacaktır."

"Bu durumda ölümü tattın mı diye sormam lazım" dedim.

"Henüz tatmadım diyelim."

"Bilmece gibi konuşuyorsun Lobsang."

Çocuk gülümseyerek gözden kayboldu. Onun yaşadığına seviniyordum. Fakat gerçekten yaşıyorsa, neden benimle temas kurmamıştı.

Buraya sorunlarımdan uzaklaşmak için gelmiştim ama yeni sorular edinmiştim. Bedenime geri dönüp Lobsang'ı bulmaya karar verdim. Eğer dediği gibi ölmediyse, nereye gitmişti ve nasıl kaybolmuştu, bunu öğrenmeliydim.

Çalan telefonun sesiyle irkildim. Arayan Yu-Mi'ydi. Babasının benimle görüşmek istediğini söyledi. Üzerimi değişip laboratuvara adım attım. Yu-Mi ve Kang Ho beni bekliyorlardı.

"Mert Ssi, son görüşmemizden sonra sevindirici bir gelişme yaşadık. Çalınan cihazın planlarını ve son verilerini kurtarmayı başardık. Cihazı yeniden yapabiliriz."

Buna benzer bir konuşmayı, bana silah doğrulttuğu görümden hatırlıyordum. Fakat gerçekten cihazı yeniden yapabilecekse, bu son zamanlarda aldığım en iyi haber olurdu.

"Buna gerçekten sevindim. Yardımcı olabileceğim bir şey var mı?"

"Evet Mert Ssi" dediğinde görümdeki gibi –ölebilirsin- diyecek diye korktum.

"Geçen seferki kristallerin ayarlarıı gibi fikirlerinize ihtiyacım olabilir."

"Elimden geleni yaparım" dedim rahatlayarak. Belki de her şey yoluna giriyordu. Lobsang ölmemişti, cihaz yeniden yapılabilecekti.

Rabbimin bana takdir ettiği çetrefili yolda, bazı güzel gelişmeler görmek beni çok mutlu etmişti. Yu-Mi bana sevgiyle bakıyordu. Evlilikle ilgili Kang Ho'ya danışmak için en iyi zaman olduğunu düşünüp konuyu açtım.

"Kang Ho Ssi, uzun zamandır size danışmak için bekliyorduk."

"Neyi danışacaksınız?"

"Yu-mİ ve ben..." derken kızın elini sıkıca tutup kendime çektim. "... evlenmek istiyoruz. Sizin onayınıza ihtiyacımız var."

Kang Ho'nın kızacağını düşünmüştüm. Çünkü başından beri ilişkimize karşı gözüküyordu. Fakat beklediğim sert tavır gelmedi.

"Böyle bir şey bekliyordum. Kızımın mutluluğu benim için her şeyden çok önemli. Benim çalışmalarım yüzünden çok acı çektiniz. Sizin de mutlu olmaya hakkınız var. İkinize de mutluluklar dilerim."

Yu-Mi ve ben mutluluktan uçuyorduk. En büyük engel olarak gördüğümüz kişi, bize mutluluklar diliyordu. Artık her şey gözüme daha iyi geliyordu.

Aniden içim buz gibi oldu. Sanki içimden geçen bir varlığı hissetmiştim. Tüm kötülüğü tek bir bünyede toplasalar, sanırım bu şeye dönüşürdü. Her şey yoluna girdi diye düşünmek için çok erken olduğunu anladım.

-DEVAM EDECEK-

Yayımlanma tarihi:08.03.2016

Kelime sayısı: 1030

Üçüncü Göz (SY)Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz