o n e

8.6K 248 171
                                    

Şu son yarım saatte ortaya koyabileceğim tek bir somut ifade varsa o da dudaklarının paha biçilmez olduğu gerçeğiydi.

Tam dört metre uzaktan bile göze çarpan dudakları kesinlikle kusursuzluğunun bir belgesiymişçesine enfes bir dolgunluğa sahipti. Binlerce rengi karıştırsam bile asla elde edemeyeceğim çikolata kahvesi yoğun gözleri uzun ve her bir teli tapılası kirpiklerle bezenmiş, kaşları içkinin verdiği refahın etkisiyle gevşemişti.

Onu kesinlikle çıplak görmeliydim.

Ya da daha kibarı, ilk nü erkeğim o olmalıydı.

Bar tezgahına dayadığı kasların bir anlık seğirmesiyle içimdeki o ılık meltemin az sonra beni yerle bir edecek olan kasırganın habercisi olduğunun farkındaydım. Daha önce onun kadar mükemmel birini görmemiştim. Mükemmellik benim için kusursuzluk değildi, zira karşımdaki adamda yarım dakika içinde binlerce kusur bulabilirdim. Fakat ona baktığımda tek bir noksan hissetmiyorsam bu benim için mükemmelden de öteydi.

Üçüncü tekilayı onun içimi ısıtan kahve gözlerine bakarak kafama dikmeseydim eğer, şu an çok daha mantıklı konuşuyor olabilirdim.

Nü sanatı çoğu çaylak için bakirelik farz edilen bir branştı. Tabularınızı karşı cinsi tam anlamıyla gördüğünüz an sanatta çağ atlar ve toy bir bakireden olgun ve diri bir hatuna yatay geçiş yapardınız. Eh, hayat bana bakireliğimi çiftleyerek büyük bir kıyak geçmiş sayılırdı.

Şimdi ise şu lanet nü resmim için çocukça bir hevesle onu istiyordum. Benim için soyunmasını, benim için o lanet beyaz çarşafa dolanmasını...

Tabii bunlar sadece zihnimdeki düşüncelerdi, değil ona nü sanatçım olmasını teklif etmek, nü sanatının ne bok olduğunu bile açıklayamazdım.

Allah aşkına, küçük kuzenimin "Ben nasıl oldum?" Sorusuna bile yüzü kızarmış biriydim ben! Şimdi karşımdaki bu adama tutup da "Hey, benim için soyunup partideki kızların yalamak için birbirlerini testereyle katledeceğinden emin olduğum baklavalarını göstermeye ne dersin?" diyecek halim yoktu!

Ya da var mıydı?

Hay sikerim böyle işi! Kafayı sıyırmak üzereydim.

"Duygu, şu kara kaşlı cengaver sana bakıyor."

Ve benim düşlerim tam olarak bu yedi kelimeli,b35 harfli, dört ögeli fiil cümlesiyle tahtalıköye geçiş yapmış bulunmaktaydı.

Sude gözleriyle O'nu işaret ettiğinde hırsla ince dilim limonu ısırdım ve masadaki sahipsiz bardaklardan birini hızla fondipledim. Yüzüm garip bir şekil alırken Gamze olumsuzca cıkladı.

"Kızım bu senin kıçıkırık kokteyline benzemez, bir anda pembe sıçan unicornun dünyasında bulursun kendini maazallah."

Muhtemelen beni düşündüğünden çok ilk içkimde sarhoş olup onu rezil etmemem için uyarıyordu. Aman, bok yesin o!

Evet, içmeye birkaç yurttaşla gelmek kesinlikle iyi bir fikir değildi, bunu şu an çok daha iyi anlamış bulunmaktaydım. Fakat beni asıl endişelendiren şey Gamze'nin bu itici tavırları değil Duygu'nun bana attığı tehlikeli ve şüpheli bakışlarıydı. Bordo rujunun sigarada bıraktığı izi gördüğüm an zorlukla yutkundum.

Hatunun şu halinden ben bile etkilendim, Sude'nin deyimiyle "Esmer cengaver" nasıl etkilenmesin?

Acıma tuz basmak istercesine tüm vücuduna baştan aşağı göz gezdirdim umutsuzca. Kusursuz bacaklarını sımsıkı sarmış deri taytı, beyaz büstiyeri, on beş santim platform topukluları, platin sarısı saçları ve boncuk gözleriyle kesinlikle biz diğer hatunlara açık ara fark attığı su götürmez bir gerçekti.

Drunk ☁ Rafinha Alcântara (in Luxúria's)Where stories live. Discover now