30 - Git. Git. Git..(me)

En başından başla
                                        

Burnumdaki sızıyı görmezden gelip gülmeye çalıştım, Taemin kafasını önüne eğmişti, sonunda bana baktığında gözlerinin dolu dolu olduğunu fark ettim. Bu onu ilk gördüğüm geceyi hatırlamama neden oldu, o zaman da ağlıyordu. Onu ağlarken görmek alt üst olmama sebep olmuştu, bir daha hiçbir zaman ağlamaması için elimden gelen her şeyi yapacağıma kendi kendime yemin etmiştim. Şimdiyse ağlamasının sebebi bendim, onu bırakmamalıydım.

"Seni seviyorum Sevun." dedi kollarmın arasına sığınırken, sesi boğuk çıkıyordu. "Kocaman."

Kafasını hafifçe kaldırıp dudaklarını kulağımın hizasına getirdi. "Korkma olur mu?" dedi fısıldayarak. "Minnie ve Joygin dediler ki onlar bizimle oldukları sürece beyaz öküz hiçbir zaman yanımıza gelemezlermiş. Joygin ve Minnie her zaman senin yanındalar, beyaz öküz hiçbir zaman yanına gelemez."

"Peki sen ne yapacaksın?" diye sordum, birkaç damla omzumda küçük ıslaklıklar bıraktı.

"Merak etme." dedi geri çekilirken, ayıcığını kaldırıp gözüme sokarak salladı. "Sevun her zaman benim yanımda olacak."

.........

.........

Her şey aslında son derece berbat bir haldeyken hayatımın bu kadar hızlı bir şekilde normal haline döneceğini tahmin edemezdim. Tek istediğim evde kalmak ve içimdeki acıya alışana dek kendi kabuğuma saklanmaktı. Fakat bunu yapamazdım. Kendimi saatlerce içmiş gibi hissediyordum, tüm bedenim uyuşmuştu, araba karanlık gecede ilerlerken kıpırdayamayacak kadar halsiz durumdaydım. Sanki son bir hafta boyunca olup biten her şey oldukça rahatsız edici bir rüya gibiydi ve şimdi o rüyadan uyanmama rağmen hala aynı şeyleri hissetmeye devam ediyordum. Olup bitenler uzak; hisler ise çok yakındı. Taemin'i henüz bu sabah göndermiş olsam da bu seneler önce olmuş gibiydi, yine de içimdeki ağlama isteğine engel olamıyordum.

Bir yandan ise kızgındım. Jongin'e, Taemin'in ellerimden kayıp gitmesine sebep olmasına, bir kere daha kandırılmışım gibi hissettirmesine, bu kadar fazla acıyla beni bırakmasına kızgındım. Son günlerde onun iyi hallerine o kadar çok alışmıştım ki o sabah beni hayal kırıklığına uğratması tamamen alt üst olmama sebep olmuştu. Normalde nasıl olduğumuzu hatırlamıştım. Bir kere daha iki yabancıymışız gibi hissediyordum ve bu beni delirtiyordu. Sıkışıp kaldığım döngünün sonuçlarıyla uğraşıp duruyordum. Birbirimize gülümseyip normal şeylerden konuştuğumuz zamanların 'normal' olarak nitelendirilen zamanlara girmediğini bilmek canımı acıtıyordu. Bizim normalimiz buydu, saatlerce yan yana durup birbirimizle tek kelime konuşmamak, birbirimizin yüzüne bile bakmamaktı. O gün, ona 'Kai' dememden sonra ilk defa akşamüzeri konuşmuştuk. Tüm gün boyunca Taemin'in gitmesiyle ilgili tek kelime bile etmemişti.

"Tao'nun davetine gitmeliyiz." demişti sadece, beklediğim binlerce şey vardı fakat o bunu söylemeyi tercih etmişti.

Ve işte yoldaydık. Tao, Jongin'in konuştuğu tek aile üyesiydi. Bazen Jongin'in onunla telefonda konuştuğunu duyardım, sürekli iletişim halinde olduklarını biliyordum fakat düğünden sonra onunla bir kere bile karşılaşma fırsatı bulabilmiş değildim. Bu yüzden günler önce bizi evine yemeğe çağırdığında bunu hemen kabul etmiştim, hatta bunun harika geçeceğine inanıyordum. Taemin de bizimle birlikte gelecekti ve çok güzel bir aile yemeği yiyecektik.

Şimdiyse büyük bir sessizlik eşliğinde Tao'nun evine doğru ilerliyorduk, Taemin bizimle olsaydı soracağı soruların eksikliğini yaşıyordum. Elimde olan bir şey değildi. Kolay alıştığım her iyi şey geride koca bir boşluk bırakarak ortadan kayboluyorlardı.

Araba durduğunda bakışlarımı tüm yolculuk boyunca kilitlediğim noktadan ayırıp geldiğimiz yere baktım. Bir apartmanın otoparkında duruyorduk, etraf son model arabalarla çevriliydi. Tek kelime etmeden emniyet kemerimi çözüp arabadan indiğimde Jongin de beni takip etti. O an elimiz boş geldiğimizi fark ettim fakat umursamadım, sonuçta Jongin'in kuzeniydi.

H4N // sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin