11- Yarın Görüşürüz

12.2K 1.2K 659
                                    

Aşkı ilk tattığım günden çok daha sonraları fark etmiştim ki aşk denilen şey benim koyduğum kalıba tam olarak sığamayacak kadar karmaşık bir duyguydu. Evet, ana kelime buydu aslında. Aşk karmaşıktı. Üstelik sadece kendisine dönük bir zararı yoktu bu karmaşıklığın, beni ve aklımı da fena halde etkiliyordu. Düğüne bir gün kala ben, aklım, kalbim, düşüncelerim ve içimde her geçen gün daha da büyüyen aşk karmakarışıktık. Çok basit bir örnekle bunu açıklamam gerekirse; Jongin'i hem öldürmek hem de üstüne atlayıp onunla günlerce sevişmek istiyordum. Onu hem delicesine seviyor hem de ondan fena halde nefret ediyordum. Jongin'i düşünürken aptalca gülümsemek ve bağıra bağıra ağlamak arasında gidip geliyordum. Bir an onunla bir hayata başlayacağım için delicesine sevinirken bir an depresyonun doruklarını yaşadığı için kendisini öldürmeye hazırlanan bir insandan bile daha fazla depresifleşiyordum.

Tüm bunlar beni dengesiz bir ruh halinin zirvesinde yaşamaya zorluyordu, üstelik o zirveden kolay kolay inecek gibi de değildim. Bu arada belirtmem gerekirse yerleştiğim o zirve dikenlerle doluydu, canımı acıtan, etime batıp sürekli kanatan bir zirvedeydim. Karmaşık bir zincirin en ucundaki halkasındaydım ve acı çekiyordum, bu zincirin en başında ise aşk vardı. Yani aşk acı vericiydi aynı zamanda, bayağı bir dolaylı yoldan da olsa öyleydi, kaldıramadığım lanet bir acıyla başbaşa kalmıştım.

Aşkın ne olduğunu biliyordum. Artık tamamen emindim. Seneler önce okuduğum bir kitapta aşık olan karakterin en yakın arkadaşı ona aşkı çok farklı bir şekilde anlatmıştı.

"Zor demişti." genç kız. "Gerçekten zor. Korse takmak gibi."

"Daha önce hiç korse takmadım, üzgünüm." diye yanıtlamıştı onu o çok aşık olan erkek karakterimiz. Bu kısımda gerçekten gülmüştüm çünkü ben de çocukla tamamen aynı şeyleri düşünüyordum.

"Şöyle düşün." tam bu kısımda, kitapta anlatılına göre, genç kız ellerini belinin iki yanına koyup yavaşça yukarıya kaydırmaya başlamıştı. "Tam buradan başlayan ve kalbine kadar ulaşan bir baskı var." Şimdi düşününce o baskıyı hissedebiliyordum. "Seni boğan bir baskı, ama sadece bununla da kalmıyor. İçinde tersine işleyen bir peristaltik haraket olduğunu düşün. Şu midedeki kelebek olayları falan doğru, ama atladıkları bir şey var. O kelebekler sadece midende değil, vücudunun her yerinde ve o kadar çoklar ki kanat çırpmak için fazladan bir çaba harcıyorlar. Onlar kanat çırpmak için çabalarken sen aynı zamanda baskıyı hissediyorsun. Bazen öyle bir an oluyor ki tüm kelebekler bir ölüp göğsünde bir baskıya neden oluyor, bazen boğazına kadar tırmanıp nefes almana engel oluyorlar. Sırf bu yüzden durduk yere gözlerinin falan dolmaya başlıyor. Bir de mesela, çok fazla yemek yedikten sonra karnındaki baskıyı ve aynı zamanda o yemeklerin karnında hareket ettiğini düşün. Böyle bir şey işte, miden bulanıyor, rahatsız hissediyorsun ve tüm bunlar sanki yetmezmiş gibi bir de acı çekiyorsun. Aşk acı verici bir şey inan bana, aksini söyleyen hiç kimseyi bulamazsın."

Bu çok uçlarda bir yorumdu. İlk okuduğum zamanlar gerçekten hiçbir şey anlamamıştım fakat Jongin ile karşılaştıktan sonra bunun aslında çok doğru olduğunu fark etmiştim. Bir liste yapsaydım mesela, baskının yanına kocaman bir tik işareti koyardım. Ardından kelebeklerinin, rahatsızlık hissinin ve acının. Çünkü Jongin'e olan hislerim tamamen bunların birleşiminden oluşuyordu.

Derin bir nefes alıp kollarımı birbirine doladım, yorgun hissediyor ve fena halde üşüyordum. Mayıs ayında olmamıza rağmen hava son derece kapalıydı, öğleden sonranın ilk saatleriydi fakat gökyüzü kara bulutlarla kaplı olduğu için akşam gibi hissettiriyordu. Ve akşamlar da ben de büyük bir umutsuzluk hissi oluşturuyordu. Yani benim için hava berbattı. Belki de bininci kez tüm bu aşk saçmalıklarını (tamam saçmalık olamayacak kadar ciddi bir meseleydi) düşünmek işi daha da berbatlaştırıyordu üstelik.

H4N // sekaiWhere stories live. Discover now