"Orada uslu duracağım." Bazı anlar Taemin'i susturmak tamamen imkansız olurdu, böyle anlarda onunla olmaktan iki katı daha fazla zevk alırdım. Tek istediğim saatlerce bir şeylerden bahsetmesi olurdu. O an ise dedikleri sadece daha fazla üzülmeme sebep oluyordu.
"Uslu durursam beni tekrar geri alır mısın?"
"Taemin." dedim ağlamaklı bir sesle, kendime engel olamamıştım.
"Yaramazlık yaptığım için mi beni gönderiyorsun?" diye sorduğunda elimdeki kıyafetleri bırakıp onun yanına gittim, eğilip yüzüyle aynı hizaya geldiğimde masum gözlerindeki kırgın ifade karşıladı beni.
"Gideceğin yerde daha iyi olacaksın tamam mı? Ve ben her zaman seni görmeye geleceğim ve her gün seni arayacağım."
"Minnie ve Joygin de gelsin." kollarımı açtığımda Taemin vakit kaybetmeden arasına girip kollarını boynuma doladı, peluş ayıcığı bir elinden sarkıyor ve sırtıma değiyordu. Kullandığımız bebek şampuanın kokusu burnumu doldurdu ve aynı anda burnumda kocaman bir sızı hissettim. Sulanan gözlerimi Taemin'e belli etmemek için biraz daha o pozisyonda bekledim.
"Dinle." dedim geri çekilirken. "Minnie gelecek, ama Jongin gelmeyebilir tamam mı? O gelmediği zaman üzülmeyeceğine söz ver."
"Joygin beni sevmiyor öyle değil mi?" Taemin, bu durumdan şikayetçiymiş gibi değil de sanki her şeyin farkındaymış gibi konuşmuştu. Ne tepki vereceğimi bilemediğim için tek yapabildiğim öylece ona bakmaktı. "Ama ben onu seviyorum Sevun. Bazen o geceleri gelmediği zaman onu özlüyorum, eğer beni görmeye gelmezse üzülürüm."
"Bebeğim.." dedim ellerimi saçlarına geçirip, boğazımdaki yumrudan kurtulamıyordum.
"Bunun adını Sevun koydum." elindeki ayıcığı kaldırıp gösterdi. "geceleri bizimle uyuduğu için senin gibi kokuyor, eğer orada seni özlersem buna sarılacağım."
Kafamı sallayıp onaylamaya çalıştım, ne diyeceğimi bilmiyordum. Herkes içeride Taemin'i hazırlamamı bekliyordu, hemen alıp gideceklerdi, gidecek ve hiç bilmediğim bir yerde belki iyi belki kötü bir hayata başlayacaktı. Bunu kabullendiğime, onu böyle kendi ellerimle göndereceğime inanamıyordum. Biraz daha ona bakıp tekrar ayaklandım, son birkaç parça eşyasını da çantasına yerleştirirken sessizce beni izledi.
Ve ondan sonra gerçekleşen her şey tamamen bu sessizlik eşliğinde gerçekleşti, üzerini değiştirip saçlarını düzeltmeye çalıştım, ayaklandığımda eli elimi sıkı sıkıya tuttu. Sanki hiç bırakmak istemiyor gibiydi. Oturma odasına gittiğimizde, içerideki adamlara hazır olduğunu söylediğimde, onlar da gitmek için ayaklandıklarında Taemin elimi bırakmadı. Sonunda dış kapının önüne geldiğimizde eğilip bir kere daha onunla aynı hizaya geldim. Adamlar kapıyı açıp çıkmışlardı, Jongin birkaç adım gerimizde duruyordu. Bense ağlamamaya çalışarak Taemin'e bakıyordum.
"Geleceğim tamam mı?" dedim mırıldanarak, Taemin isteksizce kafasını salladı. Gözlerini birkaç saniye kaldırıp arkamızda duran Jongin'e dikti ve hemen ardından tekrar bana döndü.
"Teşekkür ederim." öyle mırıldanarak söylemişti ki normalde olsa duyabilmek için büyük bir uğraş vermem gerekebilirdi ama o an kesinlikle dediği şeyi anlamıştım.
"Biliyor musun bazen geceleri uykunda konuşuyorsun."
Taemin dediğim şeyle gözlerini kocaman açıp yüzüme baktı, ilgisini çekmek her zaman böylesine kolaydı işte. Daha fazla açıklama yapmamı istediğini biliyordum, hemen arkasında duran adamlar sabırsızlanmaya başlamışlardı fakat umursamadım.
"Evet." dedim kafamı sallayarak. "Bazen uykundayken puding yemek istediğini söylüyorsun, bazen de 'Sevun, seni çok seviyorum, kocaman' diyorsun."
YOU ARE READING
H4N // sekai
FanfictionHun for Nini Biliyorum sen de üzüldün ama ben bittim artık, mahvoldum. Beni sen mahvettin demiyorum ama mahvoldum. "Dayanabileceğimizi sandığımızdan çok daha fazlasına dayanabiliyoruz." demişti Frida, ben artık dayanamıyorum Jongin, senin için bile...
30 - Git. Git. Git..(me)
Start from the beginning
