"Sehun." Jongin'in kısık çıkan sesi midemin alt üst olmasına neden oldu, ona bakmayı kesip gözlerimi başka bir tarafa çevirdim.
"Haklısın." dedim, yaşadığım şok sesime vuruyordu. "Sadece birkaç hafta bir şeyler düzeldi her şeyin yoluna gireceğini zannediyorum ne kadar da aptalım."
Jongin'in odanın içinde yankılanan adım seslerini duyduğumda kafamı kaldırdım, tam elini uzatıp koluma dokunacakken durdurdum onu.
"Sakın!" dedim birkaç adım geri atıp. "Sakın bana dokunma Jongin, sana inanamıyorum."
"Sehun, lütfen anlamaya çalış, öyle demek istemediğimi biliyorsun."
O güne dek ne olursa olsun Jongin ile bir şeyleri elbet bir gün aşabiliriz diye düşünmüştüm. Jongin'in dediği şey de tam buydu, bana gelip bir şeyleri aşmamız gerektiğini dolaylı da olsa söyleyen oydu ve şimdi olayı daha da çıkmaza sokuyordu. Bunun sonucu olarak belki de ilk defa hiçbir şeyin düzelmeyeceğini, hiçbir şeyi doğru dürüst aşamayacağımızı düşünüyordum. Jongin'in bir şeyleri telafi etme anlayışı her şeyi daha da bok etmekse kesinlikle başarılıydı.
"Sehun, üzgünüm lütfen."
Jongin bir kere daha bana uzandığında kendimi tamamen çekip kapıya doğru ilerledim. "Hayır." dedim giderken, "üzgün olmanı gerektirecek bir şey yok, sen her zaman böyleydin sadece bunu unutup duran benim. Üzgün olma."
Tam kapıdan çıkacakken son kez dönüp ona baktım, yüzünde pişmanlığın izleri vardı fakat o kadar kızgındım ki bunu görmezden gelmeyi tercih ettim. "Sadece anla," dedi ona baktığımı görünce. "Taemin'i almak bizim için bir hata olacak."
Taemin'i büyütmenin benim için bir hata olacağını hiçbir zaman düşünmemiştim fakat bir yerde Jongin haklıydı, hiçbir zaman onun için yeterince iyi bir aile olamayacaktık. Biraz da canımı yakan şey buydu, yeterince iyi olamamak.
"Biliyor musun?" gözlerimi Jongin'den çekip başka bir noktaya baktım. "Şimdiye kadar ki en büyük hatam sensin Kai ve her gün bunun bedelini ödüyorum."
Ve başka bir şey söylemeden odadan çıktım, geride sadece hala havada asılı kalan kelimelerim ve Jongin'in diğer ismini kullanmamın yarattığı ağırlık kaldı.
..........
"Gitmek zorunda mıyım?"
Sesindeki isteksizlik her şeyi çok daha fazla zorlaştırıyordu, ona hiçbir şey açıklamak istememiştim. Belki de bu yüzden benden nefret edecekti ama bunu kaldırabileceğimi zannetmiyordum. Peluş oyuncaklarından birini sırt çantasına yerleştirirken evet dercesine kafamı salladım.
"Peki sen gelecek misin?"
Belki de ilk defa Taemin'in sorularına katlanamadığımı hissediyordum, sesini duymak her an tüm duvarlarımın yıkılmasına sebep olabilirdi.
"Bilmiyorum." dedim ona dönmeden, eşyalarını toparlarken o da beni izliyordu.
"Peki Joygin de gelecek mi?"
Elimdeki tişörtü çantasına yerleştirmek yerine yatağın üzerine bırakıp birkaç saniye kendime gelmeyi bekledim, Taemin'e döndüğümde merakla yüzüme bakıyordu. Bakışlarına daha fazla katlanamayacaktım, bu yüzden tişörtleri tekrar elime aldım.
"Hayır." dedim zorlukla. "Jongin gelmeyecek."
"Ya Joygin'i özlersem pek?"
"Taemin bilmiyorum, sadece soru sorma artık olur mu?"
Burnumu çekip önümdeki tişörtleri katlamaya koyuldum, bunların ona gittiği yerde yetip yetmeyeceğini düşündüm. Acaba kış geldiğinde ne yapacaktı, nerede uyuyacaktı, ilaçlarını düzenli olarak kullanabilecek miydi, tekrar canı acır mıydı, korkacak mıydı? Tüm bunlar çıldırmanın eşiğine gelmem için yeterli şeylerdi.
KAMU SEDANG MEMBACA
H4N // sekai
Fiksi PenggemarHun for Nini Biliyorum sen de üzüldün ama ben bittim artık, mahvoldum. Beni sen mahvettin demiyorum ama mahvoldum. "Dayanabileceğimizi sandığımızdan çok daha fazlasına dayanabiliyoruz." demişti Frida, ben artık dayanamıyorum Jongin, senin için bile...
30 - Git. Git. Git..(me)
Mulai dari awal
