30 - Git. Git. Git..(me)

Start from the beginning
                                        

Otoparkın içinde arabaya doğru ilerlerken Jongin'in belime dolanan ve bana destek olan kolunu hissettim, sendeliyor ya da düzgün adım atamıyor -o an farkında olamayacak bir haldeydim- olmalıydım. Onun dokunuşu her zaman olduğu gibi tüm bedenimin büyük bir şok dalgasına maruz kalmasına neden oldu, yapabileceğim tek şeyi yapıp ondan ve dokunuşundan kurtulup birkaç adım ötesinde yürümeye başladım. İçimde büyük bir basınç fazlalığı vardı ve ben de sanki patlamak üzereydim. Arabaya vardığımızda Jongin'in kilidi açmasını bekledim, sonunda arabaya girdiğimde tek yapabildiğim yerime gömülmekti, tüm yol boyunca pozisyonumu bozmayacağımı düşünerek olduğum noktaya iyice gömüldüm.

Yolun ilk yarısı oldukça sessiz geçti, dışarıyı izlemek yerine gözlerimi kapatıp cama yaslamayı tercih ettim. Elim kapı kulpunu sıkı sıkıya tutmuştu, kendimi arabadan dışarıya atmak istiyordum. Endişe verici olansa bunu araba hareket halindeyken istiyor oluşumdu. Daha fazla kendime ve aklımdaki düşüncelere katlanamayacaktım.

Bahsettikleri şey neydi? Minjee dedikleri kız kimdi ve Jongin neden onu aklından atamıyordu. Tüm bu düşünceler beynimi kemirip tahrip ediyorlardı sanki, aklımda notadan anlamayan koca bir senfoni orkestrası vardı ve ben o gürültüyle baş etmeye çalışıyordum. Tüm düşüncelerim tek bir kapıya çıkıyordu, Jongin'in aklında birisi vardı ve onun yüzünden bunca zamandır bana yaklaşamamıştı. Beni sevmesi bile kazara olmuş bir şeydi, kendi hikayeme tamamen tesadüfen dahil olmuş biriydim. Jongin bana koca bir oyun oynuyormuş gibi hissediyordum.

"İyi misin?" Jongin'in sesini duyduğumda gözlerimi araladım, endişesi bile sahte geliyordu, aynı anda aklım yeterince karışık değilmiş gibi günlerdir en derinde sakladığım düşünce de gün yüzüne çıktı. Günler önce falcının dediği şeyi hatırladım, aranızda dişi bir duvar var demişti. Jongin'in aklında o kız vardı, bundan artık emindim.

"Durdur arabayı." dedim yerimden doğrulup, Jongin anlam verememiş gibi yüzüme bakıp tekrar yola döndü, tam bir şey söyleyecekti ki tekrar "Arabayı durdur Jongin." dedim.

Arabayı yolun kenarına çekene dek bekledim, sonunda durdurup üzerimizdeki ışığı açtı ve tamamen bana döndü. Ona baktığımda tüm bunlara anlam veremediğini fark ettim.

"Yüzüğünü ver." dedim elimi ona doğru uzatıp, sesimin sakinliği beni bile şaşırtmıştı ve bunun böyle sürmeyeceğini biliyordum. Her an patlayabilirdim.

"Sehun ne diyorsun?"

Derin bir nefes alıp üfleyerek geri verdim. "Yüzüğü ver Jongin." dedim bu defa daha sert bir sesle, Jongin'in şaşırdığının farkındaydım. Sabrım gittikçe tükeniyordu, bir süre daha öylece yüzüme baktığında artık sınırda olduğumu biliyordum.

"Sana şu lanet yüzüğü ver dedim!"

Çığlığım arabanın içinde yankılanmıştı, ellerimin yumruk halini aldığını fark ettim. Sonunda diye düşündüm, patladığım nokta tam olarak buydu. Jongin bağırmamdan ürkmüş olsa da çaktırmamıştı, hızla parmağında duran yüzüğü çıkartıp bana uzattı.

Bir yüzük, yüzüğün içine bak. Falcının dediğini hatırlarken yüzüğü elimin içinde çevirdim. Üstümüzdeki ışık loş olsa da içini az çok seçebiliyordum. Sonunda biraz daha havaya kaldırdığımda içinde yazanı zor da olsa okuyabildim.

~ 0405 Kim Oh Sehun/Jongin ~

"Bu ne?" dedim tekrar Jongin'e dönüp, yüzük hala elimdeydi. Jongin kafasını yana doğru eğip acı dolu bir ifadeyle yüzüme baktı.

"Jongin bu ne?" diye bağırdığım bu defa, "Ne yaptığını zannediyorsun? Bu da oynadığın oyunun bir parçası mı?"

Yüzüğü arabanın içine bir yere fırlatıp kafamı başka bir tarafa çevirdim, canımı acıtan binlerce şey vardı. Tekrar Jongin'e döndüğümde hala aynı pozisyonda olduğunu gördüm.

H4N // sekaiWhere stories live. Discover now