Jongin'in bir şeyler söylemesini beklesem de sessizliğini korudu. Kalbimin gürültüsü koca koridorda yankılanıyor gibiydi, hızlanan nefeslerime söz geçirmeye ve sakinleşmeye çalıştım. Duyduğum şey tek bir anlam ifade ediyordu o an.
"Onu seviyor musun?" küçük bir aranın ardından konuşan tekrar Tao olmuştu, nefesimi tutarak Jongin'in cevap vermesini bekledim. Kimden bahsettikleri konusunda en ufak bir fikrim bile yoktu.
"Cevap ver." diye üsteledi Tao, "Sehun'u seviyor musun?"
Yine küçük bir duraksama yaşandı, Jongin'in buna olumsuz bir cevap vereceğini düşündüm fakat sakız gibi uzayan bir sessizlik yayılmıştı havaya. Sonunda kısık oldukça kısık bir sesle mırıldandı.
"Evet." dedi, aynı zamanda sesinin titrediğini de fark etmiştim. "Evet, onu seviyorum."
"O zaman rahatla Jongin, korktuğun başına geldi işte, bundan sonra bunu değiştiremeyeceksin sadece onu aklından atıp mutlu olmaya bak."
"Zitao deniyorum, yemin ederim ki deniyorum ama her şeyi mahvediyorum. Minjee bir türlü aklımdan çıkmıyor. Sehun bu sabah onun için büyük bir hata olduğumu söyledi, haksız değil, kesinlikle haksız değil. Her şeyi mahvedip durmak dışında yapabildiğim hiçbir şey yok."
Herhangi bir ses çıkarmamak için elimle ağzımı kapatma ihtiyacı duydum, duyduklarım aklımda yankılanıp duruyorlardı. Ayakta duramayacağımı fark ettiğimde kendimi duvara iyice yasladım.
"Toparlan." dedi Tao bu defa daha yumuşak bir sesle. "Hiçbir şey olmayacak, sen de toparlanacaksın, her şey yoluna girecek. Sehun seni seviyor. Bunu biliyoruz."
"Bu sonsuza dek sürmeyecek Tao, bildiğim tek şey bu."
Sesler kesildiğinde kendimi toparlamaya çalışıp salona doğru ilerledim, Kris ortalıkta görünmüyordu. Bense kendimi berbat hissediyordum. Duyduklarım otoban dolusu gürültüyle birlikte aklımın içinde dönüp duruyorlardı. Elimi kalbime koyup sakinleşmemi bekledim, aklımdakilere bir anlam yüklemeye ya da ortada dönüp duranların ne anlama geldiğini çözmeye çalıştım. Bir anda korku ve panik karnımda büyük bir ağrının oluşmasına neden oldu, olduğum noktada iki büklüm olmamak için kendimi zor tutuyordum.
Salona girmemden yaklaşık bir dakika sonra Tao ve Jongin de içeriye girdiler. Gözlerimi doğrudan Jongin'in yüzüne diktim. Bana bakarken yüz ifadesi daha da karamsar bir hal aldı, elimi karnıma götürüp derin bir nefes aldım ve yüzümü başka bir tarafa çevirdim.
"İyi misin?" Jongin'in yanıma geldiğini ancak birkaç saniye sonra fark edebildim, birkaç adım atıp ondan uzaklaşırken karnımı tutmaya devam ediyordum. Tao'ya baktığımda onun da yüzünde endişeli bir bakış oluştuğunu gördüm.
"İyi değilim." diye mırıldandım ağzımın içinde, "eve gidebilir miyiz?"
"Acaba yemekler mi dokundu?"
Kris'in endişeli çıkan sesine karşılık sadece kafamı sallamakla yetindim. Bir an önce buradan çıkıp gitmek istiyordum, ilk geldiğimde sıcacık bir yuva olarak gözüme görünen ev bir anda sahip olamadığım her şey modunu almış ve beni boğmaya başlamıştı. Aynı anda binlerce duyguyla başa çıkmaya çalışıyordum ve birinden kurtulabilmek için o evden çıkmam gerekliydi.
"İlerde tekrar görüşürüz tamam mı?" dedi Tao endişeli bir gülümsemeyle, bu defa hiçbir tepki vermedim. Sesini duymak az önce duyduklarımın etkisini artırmaktan başka bir işe yaramıyordu. Jongin'le evden çıktığımızda bile kendimi berbat hissediyordum. Bu onun sevgisini asla kazanamayacağımı düşündüğüm anlardaki gibi bir şey değildi ya da Jongin bana ne kadar aptal olduğumu bağırdığı zamanlarda hissettiğim şeyi hissetmiyordum. Bu çok daha başkaydı, şimdiye dek sahip olmadığımı düşündüğüm şeye sahiptim fakat beklediğimin aksine bu hiçbir şeyi değiştirmeyecekti, işte bunun acımasızlığıyla uğraşmaya çalışıyordum.
ESTÁS LEYENDO
H4N // sekai
FanfictionHun for Nini Biliyorum sen de üzüldün ama ben bittim artık, mahvoldum. Beni sen mahvettin demiyorum ama mahvoldum. "Dayanabileceğimizi sandığımızdan çok daha fazlasına dayanabiliyoruz." demişti Frida, ben artık dayanamıyorum Jongin, senin için bile...
30 - Git. Git. Git..(me)
Comenzar desde el principio
