Damarlarımı hırpalayarak süzülen kanın ısısı artarken Deniz'in elini nazikçe uzaklaştırdım, böyle şeyler söyleyerek buz dağlarına dönüşmüş hislerimi okyanuslara çeviriyordu ve bunun bilince olarak, konuştuktan hemen sonra çarpıkça gülmüştü, üzerimdeki etkisinin farkındaydı ve bunu cephane olarak kullanmakta en ufak tereddüdü yoktu.

"Bugün kuralları her zamankinden daha fazla aşıyorsun," diyerek ciddi bir ses tonu takınmaya çalıştığımda, yuttuğum gülme isteği içimi gıdıkladı. Dün Sedat Bey'den duyduklarımdan ve Deniz'in teninde hissettiklerimden sonra, ona karşı duyduğum duyguları saklamakta her zamankinden daha beceriksizdim, bütün hislerim büyük puntolarla yazılmış bir metinden çok daha açık ve netti.

Başını göğsümden kaldırırken, "Dün yaptığın şeyden sonra uyulacak kural bırakmadın," diye fısıldadı. Harflerine, derinlerinde gizlediği düşüncelerin yansımaları tutunmuştu, her bir sözcüğündeki vurgu ondan parçalar taşıyordu. "Doğrusunu istersen, sana cesur ol derken, bu kadarını alkımından ucundan bile geçirmemiştim."

Dudaklarının sıcaklığı nabız yoklar gibi tekrar aklımın sahillerine vurduğunda, gözlerimin önünde titreşen anıları yok etmek için başımı hızla sallayıp dizlerimi kendime doğru çektim, dolayısıyla Deniz geri çekilmek zorunda kalmıştı ama bu durumun, yüzündeki muzip ifadeyi bozguna uğrattığı söylenemezdi, hatta daha da sağlamlaştırmıştı. Benim utancım onun gücüne güç katıyor gibiydi.

"Bilinçli olarak yaptığım bir şey değildi, ya da planladığım. Oldu işte," dedim sıkıntıyla, anılar ısrarla gözlerimin önünde dizilip ısrarla can bulurken Deniz'in yanaklarıma dokunan nefesi her şeyi daha da zorlaştırıyordu. Nefesinde daima olduğu gibi yerli kahvenin yumuşak kokusu vardı.

Karnıma çektiğim dizlerimden birini tutup bacaklarımı dümdüz hale getirdiğinde, bedenini havaya kaldırıp üzerimdeki yerini bulmuştu. Kaslarla çevrili kollarını iki yanımda sabitleyince ona dik dik baktım, böyle şeylerden, daha doğrusu böyle şeylere verdiğim çelişkili tepkilerden hoşlanmadığımı bilmesine rağmen, duyduğum utançtan beslenen, hastalıklı yanının gözü hiç olmadığı kadar dönmüştü. "Bilinçli ve planlı olduğu zaman nasıl hissettirdiğini bilmek ister misin?"

Evet.

"Hayır." dedim titrekçe, göğsümdeki derinin altında kemiklerimi parçalayacak derecede güçlü atan kalbimin sesi kulaklarımda çarpıyordu. Dudakları bir an çok az ötemdeydi, bir an uçurumun diğer ucundaydı; gözleri de bu tuzağa katılmış gibi günaha davet ediyordu.

"Peki ya, ben bilmek istiyorsam?" Ciğerlerime dolan kahve kokulu nefesin sahibi, istediğini almakta kararlı gözüküyordu. "Bu his uğruna asırlarca cehennemde yanmayı göze alıyorsam?

Dudakları, cehennemi arzulayan bir adamın tüm sıcaklığıyla dudaklarıma değdiğinde içimdeki duyguları olduğu yere sabitleyen gergin ipler sırayla kopmaya başlamıştı. Bir eliyle yataktan destek alarak diğer elini tişörtümün kenarına getirdi ve parmaklarının çıplak tenimi kavurduğunu hissettim. Sakin değildim, boğucu ve ağır hislerin her birinin etkisiyle bedenimde depremler meydana geliyordu, Deniz'in yüzüne tutunan ellerim dehşete kapılmış ruhuma eşlik ederek titriyordu. Deniz'in avucunun sırtıma değip oradaki tüm hücreleri yok ederek rotasına devam ederken dudaklarının arasında ruhumun eridiğine, varlığını kaybettiğine şahit oluyordum.

Elleriyle doğrulmama yardım ettikten sonra, tişörtümün eteklerinden tuttu ve bu işi uzun süredir yapan bir adamın rahatlığıyla üzerimden çıkardı, kelimelere dökülüp bu kirli eylemler satırların masumiyetini ziyan ettiğinde her şey içimdeki temizliğe gölge düşürüyordu. Yaptığımın yanlışlığını bütün gözler hiçbir çaba sarf etmeden netçe görebilirdi ama olayın içindeyken, duyguların direkt olarak temas ettiği kişi olunca mantık tozlu rafların arasına kaldırılıyordu. Yüzünün güzelliğinden veya hareketlerindeki ısrardan ötürü değildi bu teslim oluşum, hatalarımı yaparken bunu birine adamayı istiyordum.

NEFESWhere stories live. Discover now