5. Bölüm - "Kolye"

Start from the beginning
                                    

Bu manzaraya göz ucu ile baktığımda, aklım bir anlık Jade'e uçup gitmişti. O iyi miydi acaba? İçimde bir şeylerin ters gittiğine dair garip hisler oluşmuştu. Endişeleniyordum. O deli gene bir şeyleri gizlice araştırıp kendini de bu işe dahil eder diye korkuyordum. Ortalıkta güçlü ve tehlikeli bir seri katil vardı. Ama o kimdi?

Ona Jade ulaşmadan once ben ulaşmak zorundaydım.

~ G Ü N Ü M Ü Z ~

Göz kapaklarımı zorlukla araladığımda, önce bulanık gördüğüm şeyi daha net görebilmiştim. Gördüğüm ilk şey beyaz desenlerle süslenmiş bir tavan ve kenarlarından usulca dışarısını aydınlatan bir loş ışıktı.

"Leo'nun katili Blake." Sözler adeta kulaklarımda yüzlerce kez çınlamıştı.

Elimi yavaşça başımın üzerine koymuştum. Neler olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu. Rüya olduğunu düşünerek yavaşça yataktan doğrulmaya çalışmıştım. Dirseklerime ağırlığımı vermeye çalışırken rüya olmasını umduğum şey yine karşımda yer almıştı.

Ve evet, o Michael'dı.

Karşımda kapıya yaslanmış bir şekilde uyanmamı beklercesine izliyordu beni.

"Tanrı aşkına benden ne istiyorsun!? Buraya nasıl geldik!?" derken bir an kafama dank eden bir şey daha vardı. Ben orada bayılmıştım.

Bakışlarımı onun soluk benizine kaydırdığımda, dudaklarımı mutsuz bir şekilde büzmüş ve tek bir umut beklercesine ona sorumu yöneltmiştim.

"Bu rüya değildi değil mi?"

Kaşlarını sakin bir biçimde kaldırmış, kafasını onaylarcasına sallamıştı. Dünya başıma bir kez daha yıkılmıştı. Mutsuzluğum gözlerimden okunurken haraketsizce onu izlemiştim. Yanıma doğru yavaş ve kendinden emin adımlar atmıştı.

"Sana ne dediğimi hatırlıyor musun" Sorduğu soruya onaylarcasına kafamı sallarken, bir yandan da iyice allak bullak olmuştum. Etrafıma bakınarak bu odanın bana hiç tanıdık gelmediğinin farkına varmıştım. Benim bakışlarımdan anlamış olsa gerek veya düşüncelerim okuyabiliyor olabilirdi.

"Burası benim insanlarla irtibatta olmam için kullandığım bir ev. Rahatına bakabilirsin, endişelenecek bir şey yok." Gözlerimi ona yeniden çevirdiğimde dudaklarımı sinirli bir şekilde kıvırmıştım.

"Leo kendi kendini mi öldürdü!? Bu nasıl bir saçmalık!"

Sözlerimin ardından yüzünde beliren o bıkkın ifadesini keskinleştirmiş, adeta sözlerimi umursamazcasına, beni yine karma karışık edecek cümleleri birkaç kelimeye sığdırabilmişti.

"Blake katil diye damgalayamam ama, o bir vampir onun görevi ölmemek için öldürmek."

Olayları hatırlamam uzun sürüyordu. Yine aklıma onun beni kurtardığı an gelmişti. Şaşkınlıkla ona ve boynuma bakmıştım. Parmaklarımla hafifçe okşadığım anda mavi bir ışık etrafı sarmıştı. Endişelenerek " Bu da neyin nesi!?"derken yataktan seri bir şekilde doğrulmuştum.

Boynuma metal aynı zamanda üzeri mavi ve daha önce görmediğim göktaşı kadar rengarenk olan bir taşla süslenmiş haç vardı. Gözlerimi şaşkınca ona çevirdiğimde, ürkek bir şekilde ayağı fırlamıştım.

"B-ir dakika. Bunu sen mi taktın? Siz haçtan korkuyorsunuz ama!?" Karşımda kahkahalara boğulurken hızımı kesmeden sorularımı peş peşe sıralamaktaydım.

"Sen beni neden kurtardın!? Adımı nereden biliyorsun!?"

Gözlerime yine o mavi gözlerini dikmişti. Tanrım! Bunu yapmasından nefret ediyordum. Ne zaman öyle baksa, hipnotize edilmiş gibi oluyordum. Bir anlık sakinleşmeme neden oluyordu. Bu adam da ne vardı böyle.

VAMPİRİN GÖZYAŞLARI #Wattys2016Where stories live. Discover now