21.Bölüm "MUCİZE"

En başından başla
                                    

Anında omuz silktim ve "İnkâr ederim," dedim. "Mesajın doğruluk payını hangimiz bilebilir ki?"

"Orasını Koray düşünsün," dedi. "Ben üstüme düşeni yapayım da..."

Çağatay'ın yüz ifadesiyle karşılaştığımda gözlerinin içinde soru işaretleri olduğunu gördüm. Mesajın ne olduğu hakkında en ufak bir fikri bir yoktu, olmasını da istemezdim. Abimin vereceği tepkiler gözümü korkutuyordu, evet. Fakat eski Ceren'e döndü isem eğer, hiçbir tepkiye karşılık boyun eğemezdim. Telefonu dudaklarıma daha bir yaklaştırıp "Elinden geleni ardına koyma, " diye soludum hırsla. "Yarını sabırsızlıkla bekliyorum!"

"Bende," dedi hemen. "İnan gözüme uyku girmiyor."

Cevap vermek için ağzımı araladım ama diyecek bir şey bulamayıp geri kapadım. Bu eylem birkaç kez tekrarlandı. En sonunda sinirlerime hakim olamayıp telefonu Hakan'ın yüzüne kapattım.

Boş caddede, abimin varlığını unutarak tiz bir çığlık atıp, telefonu yere fırlattıktan hemen sonra gözlerimi kapayıp sinirimin nefesimle beraber bedenimi terk etmesini bekledim. Bu kendini ne zannediyordu ki? Hem gözümün önünde bir kızla öpüşüp, hem de bana ahlak dersi mi veriyordu? Abime hangi hakla bunları söyleyecekti acaba? Kim ona söyle diyordu? Aah aah, elime verseler, parçalayacak kadar çok sinirlenmiştim. Sağ omzumda bir el hissettim ve o el, bana destek olurcasına omzumu sıvazlamaya başladı. "Şş," diye fısıldadı sakinleştirici bir ses tonuyla. "Sakin ol. Hadi gel şuradaki kaldırıma oturalım."

Göz kapaklarımı araladım ve eliyle gösterdiği yere baktım. Evimizin bahçe duvarıyla bitişik kaldırımı işaret ediyordu ve aynı zamanda sırtıma kayan eliyle de yavaşça oraya doğru yönlendiriyordu. İtiraz etmedim ve yavaş adımlarla gösterdiği kaldırıma doğru ilerlemeye başladım. O da benim peşimden geleceği sırada aniden durdu ve üç parçaya ayrılmış olan telefonumu eğilerek avucunun içinde toparlayıp arkamdan gelmeyi tercih etti. Abimin odasının olduğu pencereye alttan bir bakış attım ve yavaşça kaldırıma çöktüm. Işıkları yanmıyordu ve hiçbir kıpırtı yoktu. Sırtımı yasladığım duvar sayesinde gövdem ve kafamı göremezdi fakat ileriye doğru uzattığım bacaklarımdan emin değildim. Çağatay da hemen yanıma çöktü ve benim yaptığım gibi sırtını duvara yaslayıp bacaklarını yayvan bir şekilde uzattı. Ardından "Şimdi söyle bakalım," dedi. "Ne mesajından bahsediyor bu, puşt?"

İçimde bir yerlerde Hakan'ı Çağatay'a karşı savunmak isteyen canlılar vardı. Hatta ağzımı açarsam istemsiz olarak onu koruyacağımı düşünüyordum. Saçma bir şekilde, Hakan'a küfür edilmesinden rahatsız olmuştum. "Çağatay," dedim yüzümü buruşturup. "Bu tarz konuşmaya devam edersen eğer," işaret parmağımla arkamda kalan evi işaret ettim. "Kalkar giderim."

Kısa süreliğine gözlerini yumdu ve sonra iki elini teslim olurcasına havaya kaldırdı. "Tamam, tamam." Dudaklarına görünmez bir fermuar çekti. "Öyle konuşmak yok. "

Kafamı salladım ve sonrasında önüme eğdim. Beklentiyle yüzüme bakmasından hâlâ mesaj için açıklama beklediğini anlayabiliyordum. Hakan ile aramızda geçen konuşmadan haberdar olmasına gerek yoktu. Mesajı tamamen aktarmama da. "Şey..." diye mırıldanarak girdim söze. "Hakan'a... Seninle olduğuma dair mesaj atmıştım dün gece."

Yüzüne yandan kaçamak bir bakış attığımda kaşlarının tekrar çatıldığını gördüm. "Neden böyle bir şey yapma gereksinimi hissettin?" diye sordu. "Seni rahatsız mı ediyor?"

Kafamı şiddetle sağa ve sola salladım. "Yo, hayır. Rahatsız falan etmiyor. Sadece... Seninle olduğumu bilmesini istemiştim. "

Bu cümlemden sonra uzun bir süre hiç sesini çıkartmadı. O ses çıkartmayınca bende yüz ifadesini merak ettim ve gene yandan bir bakış attım. Gözlerimiz buluştuğu an çenesinin ucuyla birbirine kenetlenmiş parmaklarımı gösterdi ve "Şekilden şekle girmeyi kes!" diye tısladı.

TAKINTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin