"Bir bu eksikti!" diye söylenirken ses kesilmişti. Kapının son kez yumruklanıp bitkin bir sesle "Bari bir şemsiye verseydin." dediğini duymuştum. Pişmanlık beni ele geçirirken şaşkınca dışarıya baktım.

Ben banyoya girdiğimde çok bağırmış olmalıydı. Aptallık bendeydi, yağmur yağacağı belliydi. Önlem niye almazdım ki?

Çevreye bakındım; Mete görünürde yoktu. Telaşlanmıştım, kesin bana küsüp gitmişti. Hem kim olsa aynı şeyi yaparadı. Allah'ım nasıl bu kadar acımasız olabilmiştim ki? Ah, Kerem ah! Senin sayende insanlık duygularımı da yitirmiştim. Hızla aşağı inip şemsiye kaptığım gibi dışarı çıktım. Neredeydi bu çocuk?

"Mete?" diye karanlığa seslenirken sesim ağlamaklı çıkıyordu. Merdivenleri inip bahçeyi dolanmaya başladım. Yağmur bardaktan boşalırcasına yağıyordu. 

"Gitmiş olamazsın, hayır! Mete?! Lütfen, lütfen gitmiş olma."

Söylenerek onu arıyordum. Yağmur etkisini dah ada arttırmıştı. Şemsiyeyi baş etmekte zorlanıyordum. İki elimle sımsıkı şemsiyeyi tutup bahçenin sonuna kadar ilerledim. Burada yanlızca bir ağaç vardı. Beahçede olmayacağına göre kesin gitmişti. 

Ümütsizce son bir kez daha seslendim. Bir yandan da yakınıyordum.

"Mete?! Ben nasıl bir insanım... onu bu yağmurda sokakta bıraktım. Gitmiş olamazsın..." Nefessiz kalmıştım. Yavaş adımlarla eve doğru yürüyürdum ki arkamda bir ses duydum. Korkuyla arkama döndüm ve bir karaltı şemsiyenin altına girdi. Çığlık atmakla atmamak arasında gidip geldim. Kranlıkta yüzünü göremiyordum, bu yüzden şemsiyeyi hızla karaltının kafasına vurdum. 

"Ne yapıyorsun? Eve almadığın yetmedi şimdi de dövemeye mi geldin?" 

Ses duymamla sevinçle "Mete!" diye bağırarak zıplayıp boynuna sarılmıştım. "Gitmemişsin, gitmediğine o kadar sevindim ki." diye ona asılırken bir koluyla beni diğer koluyla da şemsiyeyi tutuyordu. Islanmamızı engelliyordu gerçi şemsiyeye gerek yoktu. O ıslaktı ve ona sarıldığım için bende ıslanmıştım. Kapıya gelene kadar elini tutmuştum.

İçeriye girdiğimizde oma baktım. Banyo yapmış gibiydi. Gülümsemeye çalıştım, içimdeki ağlama arzusunu giderek artmaya başalamıştı. Hiçbir şey söyelemedem arkamı dönüp yukarı çıktım. Ona bakmaya devam edersem ağlayacaktım.

"Nisan, banyoyu kullanabilirim değil mi?"

"Evet! Oradaki dolapta havlular var."

Bende hızla üzerimi değiştirip yukarı daki banyoda saçlarımı kuruttum. Aşağı indiğimde Mete eşortmanlarını giymiş salonda oturuyordu. Hırsla karşısınkaki koltuğa otutp ona baktım. Şimdi hesap sorma zamanıydı. 

"Neredeydin?"

"Ağaçtaydım, orada yerdekinden daha az ıslanıyordum." dedıkten sonra muzipçe gülüp "Bahçeye yağmurda saklanmak için bir barınak falan yapmalıyız. İş senin şemsiye vermene kalırsa yandık."dedi.

"Ya ne demezsin?!" diye çıkışırken "Bir an gerçekten gittiğini sandım." dedim sesim azalarak.

Yüzündeki ifadeyi bozmadan aynı muzip sesle" Anladım, kiracıyı kaçırdım diye düşündün."

Kollarımı göğsümde kavuşturup ters ters ona baktım. "Saçmalama, ben öyle biri değilim. Sadece..."derken birden sözümü kesip ukala bir sekilde "Pek misafir perver değilsin." dedi

"Sözümü bölme! Sadece seni bu havada sokakta bıraktığım için vicdan azabı çektim o kadar."

Yine aynı ukala ifadeyle bana baktı. Yüzünden haince bir gülümseme gelip geçti. "Merak etme vicdan azabını ödedin." 

Ters bir bakış atıp "Neyden bahsediyorsun sen?"dedim. Sesim ne kadar da aksi çıkıyordu. Oysa ki omum için ne kadar endişelenmiştim. Belki de bunu belli etmeme için böyle davranıyordum. Bilemiyorum.

Gözlerini devirdi. "Neyden bahsediyor olabilirim? Bahçede söylediklerin ve sarılmanla her şey eşitlendi."

Yüzüm kızarmıştı. "Pislik demek beni dinliyordun." diyerek yastığı kaptığım gibi ona fırlattım. Zamanında tutmuştu yoksa tam 12'den - kafasından - vuracaktım.

Gülmeye başaldı. Bana geri atar diye hazırda bekiliyordum ama atacak gibi görünmüyordu. soğuk bir bakış atmaya çalıştım ama o gülerken benimde gülesim gelmişti. Bir süre sonra kendimize bir şeyler hazırlayıp yedik. Bu arada da ev işi ve yapılacakları konuşmuştuk. Kirayı bölüşmek yerine evdeki işleri yapacaktı. Yemek, temizlik ve bana vaad ettiği tatlı...Bunları o yapacaktı. Bense kirayı ödemekten başka bir şey yapmayacaktım. Belki temizlik konusunda ona yardım ederdim ama belki...

Emin değildiöm ama anlaşacakmışız gibi geliyordu. Dışarıda kötü değildik ama burası 7/24 bir arada olacağımız bir ortamdı. Ne olacağını kim bilebilirdi?

Ev arkadaşı olmuştuk... Bu o kadar garip geliyordu ki... Bu çocuğa karşı koymak zordu, gerçekten zordu. Beni zayıf noktamdan vurmaya bayılıyordu ama bende ona belli etmemek için çabalıyordum.

Yatma zamanı gelince duraksamıştım. Nerede kalacaktı? Kerem'in odasında mı? Başka çarem yoktu hem Kerem'le ilişkimiz bitmişti. Bu ev benimdi. 

Çarşafları serip yatağı tamamen değiştirdim. Şimdi karşımda güllü bembeyaz bir yatak duruyordu. Kerem'in o kahverengi çarşaflarını çöp poşetine atmıştım. Burası artık Mete'nindi.

"Bu çarşaf mı?"

Gülümsedim. Neresi kötüydü?

"Evet, güzel değil mi?"

"Fazla kızsı, çiçeksiz bir şey yok mu?"

"Hayır yok. Beğenmediysen yarın yenisini alırsın."

Srıtmakla yetindi. Şapşal çocuk...

Gülümse BanaWhere stories live. Discover now