4.Bölüm -"Karanlık kişilik"

Start from the beginning
                                    

"Kızı bırak!!!" Sanki aniden rüyadan uyandırılmış gibi hissetmiştim.

Başımı omuzundan geri çekip yüzüne baktığımda, hala kolları arasındaydım. Yüzündeki kin, beni korkutuyordu.

"Michael..."Dişlerini birbirine sıkarken, bağıran kişinin adını söylemişti.Daha sonra ise başını öne eğerek göz ucuyla bana bakmıştı. Gözlerimdeki ıslaklık kurumuş, göz makyajım çok itici bir görüntü sağlamasa da, göz etrafımı bulaştırmıştı.

"Yapma!!! Bırak gitsin Blake!"

Michael denen o adam ona bağırınca istemsizce ellerini omuzlarımdan çekmişti. Birkaç saniye onun gözlerine şaşkın ve üzgün bir ifademle baktıktan sonra onun ellerini tutarak belime götürmüştüm. Daha sonra ise başımı onun göğsüne yaslamıştım. Ağlayarak birkaç kelimeyi aynı cümlede sürekli tekrarlamıştım.

"Hayır beni bırakma hayır. Lütfen."

Bana şaşkınca baktığını hisseder gibiydim ama yüzünde hiçbir ifadeyi görmek mümkün değildi. Tanrı aşkına onu tanımasam, neredeyse mimiksiz bir insan olduğunu düşünecektim. Mimiksiz, soğuk ve ruhun çirkinleştiren vahşi görüntüsü.

"O çok tehlikeli birisi neden anlamak istemiyorsunuz Jade!"

Başımı onun göğsünden irkilerek kaldırmıştım. Geriye doğru baktığımda ise, rüzgar kısacık saçlarımı göz etrafımda dans ettirmişti. Bu sefer bana seslenmişti. Her iddasına vardım. Bir anda yanımızda belirmesi, onun da doğa üstü güçlere sahip olduğunu kanıtlamaktaydı. Kolumdan tutarak, kendine doğru çektiğinde, kolumdaki acı ile inlemiştim. Gözlerini hala Leo'dan çekmiyordu. Canımın acıması pek umurunda değil gibiydi. Peki beni neden kurtarma amacı ile gelmişti ki?

"Bırak beni bırak!" elleri arasında kıvranıyordum ama umurunda değildi. Leo'ya anlamadığım bir takım tuhaf konularla ilgili nutuk çekmeye başlamıştı.

"Yüz yıllardır bu dünyadasın, ama hala akıllanamadın Blake." Yüz yıllardır mı? o ne demek istiyor. Bu mümkün değildi ki.

"Ne yapacağımı sana sormayacağım." Leo'nun verdiği her yanıt nedese kısa ve özdü. İlginç gelmişti, o çok değişmişti.

"Bu kadına dokunmayacaksın! Bu kadarı yeter. Bu kadar yem, yeter!" Onun iyi mi kötü mü olduğunu anlamamıştım ama sanırım oda birer kan emiciydi. Ben onu izlerken cümleden cümleye atlıyordu.

"Yeter, Blake. Arkada bırakılan milyonlarca kişinin canı yanıyor. Yeter şunu yapmayı kes, kan bankası diye bir şey var. "

O kadar çok kafamı karıştıracak cümleler kurmuşlardı ki, Leo'nun bir vampir olduğuna doğru düzgün şaşıracak zamanım bile olmamıştı.

Ama Leo, Michael'ın sözlerine karşılık sadece sinsi bir gülümseme sergilemişti. Michael'ın ne dediğini umursamıyormuş gibi görünüyordu. Gülümseyişi o kadar korkunçtu ki, içimi ürpertmişti.

Gözlerimle Michael'a aşağıdan yukarıya doğru bir inceleme yapmıştım. Ama yüzüne doğru bakarken onun görüş hizasına takılmıştım. Hemen gözlerimi başka yöne kaçırdığımda, Leo'nun çoktan gitmiş olduğunu farketmiştim. Gözlerim yerinden fırlayacakmışcasına büyümümüştü. Etrafa bir iki saniye bakınmış, daha sonra ise Michael'a dönmüştüm.

"Leo nerde!?" dudaklarımdan birkaç kelime döküldükten sonra elimi saçlarımın arasından kaydırmıştım. Benim verdiğim tepkiyi merakla seyrettikten birkaç saniye sonra yüzünde masum bir gülümseme belirmişti. Bir an donmuştum. Koyu kahvemsi saçları, beyaz bir teni vardı. Soğuk bakışlarını, buz mavisi gözleri tamamlıyordu. Gözlerinde bir anlık kaybolmuştum. Yüzündeki masum gülümseme, onu merak etmeme neden oluyordu.

VAMPİRİN GÖZYAŞLARI #Wattys2016Where stories live. Discover now