Ne yapıyordum? Okulda, sokakta herkesin peşinden koşup onu mu arayacaktım? Mantıksızdı bu. Kesinlikle mantıksız.

"Mete?"

Beni çağıran sesi duyunca irkildim. Rehberlik öğretmeni Berna Hanımdı bu. O seslenmese orada dikildiğimin farkına varamazdım. 

"Efendim hocam?"

"Seninle şu üniversite seçimlerini yapalım. İçeriye gir." dedi sert bir sesle. İtaat etmekten başka şansım yoktu. Lanet olsun tam zamanıydı. Aklımın en karışık olduğu zamanla bir öğretmenle asla başa çıkamazdım. Hele de üniversite seçimi konusunda! 

Zoraki bir gülümsemeyle birinin beni kurtarmasını bekledim ama şans benden yana değildi. O seçimleri yapmak zorundaydım.

Berna Hocanın odasında çok eşyası yoktu.Zaten odası küçüktü. Pencerenin yanına konmuş çalışma masası, yan duvardaki kitaplık ve çalışma masasının önündeki iki koltuk. Odası bundan ibaretti. 

Ben oturmuş kızı düşünürken Berna hocanın beni süzen bakışları hayallerimi yarım bırakmama neden olmuştu. Bir şey demeden sessizce oturmaya devam ettim. Söze onun başlaması gerekiyordu. Sanki benim bu düşüncemi duymuşçasına ellerini masanın üzerinde birleştirip ciddi bir ifadeyle beni süzdü. Acaba gerçekten üniversiteye gitmek istemediğimi anlamış mıydı? 

"Ne okumak istediğini karar vermişsin Mete. Babanın senden umutlu olduğunu söylemeden edemeyeceğim."

Ah hadi ama annem gibi konuşmaya başlamıştı. Herkesteki bu 'baban senden umutu' cümlesi benim sabrımı zorlamak için söylenen bir şey miydi? Eğer öyleyse sabrım taşmak üzereydi. Zoraki gülümsedim. Sesim kısıktı. İşte tam istediğim ses tonu!

"Evet hocam. Bunu... biliyorum."

İçten gülümseyerek sevecen bir sesle "İşletme istiyormuşsun." dedi. 

"Evet ama mühendisliklerden de herhangi bir olabilir. Sadece tek meslekle sınırlanmak istemiyorum."

"Haklısın seçmeye başlayabiliriz."

Berna hocanın dönüp bilgisayarına bir şeyler yazmasını bıkkın bir ifadeyle izledim. Hala onunla dalga geçtiğimi anlamamış mıydı? Ailemin ters cevap vermeyeceğini bilsem bu işe hemen burda son verirdim. Ben aşçı olmak istiyordum. Şu anda benim yerime konuşması gereken bir sürü öğrenci vardı. Benimle boşuna zaman kaybediyordu. Önüne koyduğu kağıda bazı üniversite adları yazdı. İlgilenmiyordum. 

Odadan çıkarken yüzümde sahte bir memnuniyet gülümsemesi vardı. Sahte bir teşekkür etmiştim. Mutlu olduğumu düşünmelerini istiyordum. Odasından çıktığımda zil çalmıştı. Zaten bundan sonraki dersler önemsizdi. Eve gitmek en iyisiydi. Sınıfa girdiğimde bomboş olduğunu gördüm. Demek ki herkes dersin önemsiz olduğunu düşünmüştü. 

Çantamı aldım kulakarımı takarak sınıftan çıktım. Berna hocayla yaptığım konuşmayı unutmak için müziğin sesini çok açtım. Okuldan çıkıp biraz yürüdükten sonra otobüs durağına geldim. Sinirle Berna hocanın verdiği kağıdı yırttım. Kağıdı yere saçarken başımı kaldırıp baktığımda otobüste onu gördüm. Hadi ama bu kaçıncıydı bugün! Arkamı dönüp tekrar baktığımda kızın yerinde başka biri olacaktı. Arkamı dönüp içimden beşe kadar saydım. Tekrar baktığımda hala orada oturuyordu. Başını cama dayamıştı, kahverengi saçları yüzünü çevreliyordu.  Yine üzgündü. Ağlamış gibi görünüyordu. 

O yüzü ellerimin arasına alıp güldürünceye kadar yapmayacağım espri ya da anlatmayacağım fıkra yoktu. Sadece yüzündeki kederi bir anlığına da olsa silmek için...

Gülümse BanaWhere stories live. Discover now