60-Baba ve seçim

Start from the beginning
                                    

Üçüncü gözümden çıkardığım parlak ışıkla hepsini yok ettim. Babamın yüzü gevşemişti. Rahat bir uykuya geçmiş olmalıydı. Ben de rahatlayarak uzandım ve uyanmayı bekledim. Gözlerimi bir kez daha açtığımda, annemin ağlayarak babama sarıldığını gördüm.

Uyanan babam, neden ağladığını bile bilmediği anneme teselli edici sözler sarf ediyordu. Annem başını kaldırıp bana baktı. "Teşekkür ederim Mert. Babanı kurtardın."

"İyi misin baba?" diye sordum.

"İyiyim oğlum. Beni bir şeyden kurtarmışsın, ne olduğunu bilmesem de teşekkür ederim" dedi ve bana sarıldı.

Yıllardır babam tarafından kucaklanmamıştım. Gözlerim doldu ve birkaç damla yaş yanaklarımdan süzüldü. Annem bize gülümseyerek bakıyordu. Gözlerini eliyle silip içeri gitti. Babam bana gurur duyarak bakıyordu.

"Tekrar teşekkürler evladım."

Evladım dediğini duyduğumda iyice duygulandım. Babama destek olarak yataktan kalkmasını sağladım. Banyoya kadar refakat ettikten sonra, ben de tuvalete geçtim ve elimi yüzümü yıkadım.

Çatal kaşık seslerini duyunca, annemin sofrayı hazırladığını anladım. Uzun zaman sonra ailecek bir yemek yiyecektik. Böyle kötü bir olayın, aile saadetimizi arttırdığına inanamıyordum. Kraliçe bana kötülük etmek isterken aslında iyilik etmişti. Bir sonraki görüşmemizde teşekkür etmeliydim.

Sofraya tabakları koyuşunu izlerken, annemin ne kadar mutlu gözüktüğünü fark ettim. Kısa bir süre önce ağlayan annem, şimdi mutlu bir şekilde bize sofra hazırlıyordu. Babam banyodan çıkıp yanımıza geldi. Omzuma hafifçe vurup, "otur oğlum, uzun zaman sonra beraber yemek yiyelim" dedi.

Bu anları ne kadar arzuladığımı düşününce gözlerim doldu. Babamın yanına oturup, annemin servis ettiği çorbayı içmeye başladım. Mis gibi tarhana kokusu burnuma dolarken, annem ve babamla mutlu bir şekilde yemek yemenin değerini anladım.

Yemeğimiz neşeli bir şekilde geçti. Aileme Kore'de yaşadıklarımı anlattım. Videoya nasıl çekildiğimi ve basın konferansına çıkarak insanlarla yüzleştiğimi anlattığımda, babam benimle gurur duyduğunu söyledi. Hayatımda ilk kez duyduğum bu cümleye ne kadar ihtiyacım olduğunu hissettim.

Annem daha çok ruhani seyahatlerim ve düşmanlarımla ilgileniyordu. Hacı Anne'nin bana yardım etmesinden dolayı mutlu olmuştu. Benim bir görevim olduğunu ve ruhani âlem için çalıştığımı bilmesi benimle gurur duymasını sağlamıştı.

Onlara Yu-Mi'den bahsettiğimde, her ikisi de en kısa zamanda tanışmak istediklerini söylediler. Annem onun Müslüman olmayı kabul edip edemeyeceğini sordu. Dinimize göre; gayri Müslim bir kadınla evlenmek için önce Müslüman olma şartı vardı.

Bir ayeti kerimede "İman etmedikçe, müşrik [dinsiz, putperest] kadınlarla evlenmeyin" diye bildiriliyordu. Yu-Mi bildiğim kadarıyla Budist'ti. Bu yüzden Müslüman olmadan onunla evlenemezdim.

Yu-Mi'ye bu konuyu henüz açmamıştım. Fakat kabul etmezse dinimin emirlerine karşı çıkamazdım, ayrılmamız gerekirdi. Bu konuyu sonra halletmek üzere kafamdan attım.

Babam bana mekânı dürmenin nasıl bir şey olduğunu sorduğunda en iyisi göstermek diyerek, onları yanıma alıp Kâbe'ye götürdüm. Annemin en büyük arzusu hacı olmak ve Kâbe'yi görmekmiş. Fakat babam razı gelmediği için gidememiş. Şimdi Kâbe'ye bakarken mutluluktan ağlıyordu.

"Teşekkür ederim Allah'ım. Bana ölmeden önce Kâbe'yi görmeyi nasip ettiğin için şükürler olsun."

Annemin bu duası babamı da duygulandırmıştı. "Hanım, ilk hac mevsiminde beraber gelelim ne dersin?"

Annem duyduklarına inanamayarak elleri ile açılan ağzını kapattı. "Allah razı olsun derim bey."

Onların bu mutlu halleri beni de çok mutlu etmişti. Babamın kalbi yumuşamış, hem bana hem anneme karşı çok iyi davranmaya başlamıştı.

Evimize döndüğümüzde bizi bir sürpriz bekliyordu. Arif ve Cemile evimize gelmişlerdi. Annem ve babam onları tanımadığı için tanıtmam gerekmişti.

"Anne, baba, sizi Arif ve Cemile ile tanıştırayım. Ruhani âlemden arkadaşlarım."

"Oğlum kendinden büyüklere nasıl isimleriyle hitap edersin?" diye annem beni kınadı.

Cemile söze karışıp, "araya girdim kusura bakmayın lütfen. Mert'e bu izni biz verdik. Ruhani âlemde kardeş olanlar böyle detaylarla ilgilenmezler. Hepimiz aynı öze bağlıyız, aramızda ayrım yapacak sıfatlara ihtiyacımız yok."

Annem anlayışla başını eğdi. Arif babamla tokalaşarak sohbet etmeye başlamıştı bile. Kulağıma geldiği kadarıyla benimle ilgili övgü dolu sözler söylüyordu. Sevdiğim insanlarla birlikte mutlu anlar yaşadığım için rabbime şükrettim.

Annem bize çay servisi yaparken ben Cemile'ye Tibet'te başıma gelenleri anlattım. Kâbuslar Kraliçesinden bahsederken Cemile gülmeye başladı.

"Demek senden intikam almak isterken, hayırlı bir şeylere vesile oldu öyle mi?"

"Evet Cemile. Babam ve ben hiç olmadığımız kadar yakınız. Ailemle aramda hiçbir sır kalmadı. Daha önce hiç olmadığım kadar mutluyum."

"Peki bu mutluluk ne kadar sürecek sence?" diye sordu Cemile.

"Ne demek istiyorsun?"

"Ne zaman uyanacaksın diye soruyorum."

"Uyanmak mı?" Cemile'nin sözlerindeki gariplikler bir şeylerin yanlış olduğunu gösteriyordu. Uyanmam gerekiyorsa, şu an uyuyor olduğum anlamına gelir. O zaman bu bir...

Rüya!

Kâbus!

Bu doğru olamaz. Bu yaşadıklarım rüyaysa, uyanmak en büyük kâbusum olurdu. Yıllardır hayalini kurduğum aile yaşantıma kavuşmuştum. Bunun gerçek olduğuna inanmak istiyordum. Cemile'ye bakıp bir kez daha sordum.

"Neden uyanmam gerekiyor? Şu an uyanığım ve olmak istediğim hayatı yaşıyorum."

"Sen bilirsin, babanla birlikte sana uzun bir uyku diliyorum" diyen Cemile kahkaha atarak ayağa kalktı. Gözlerimin önünde Kâbuslar Kraliçesine dönüştü.

"Sana bunu ödeteceğimi söylemiştim aciz insan. Ailenle geçirdiği bu mutlu anlar, uyandığın zaman kâbusun olacak. Belki de uyanmak istemezsin, o zaman sana bu mutlu anları vermeye devam edebilirim."

Diğerleri bu olanları görmüyor gibi aralarında sohbet ediyorlardı. Babama bakıp onunla geçirdiğimi sandığım güzel anları düşündüm. Gerçek olamayacak kadar güzellerdi. Bu yüzden o anlardan vazgeçmek çok zor geliyordu. Fakat gerçek dünyaya dönmeliydim. Görevime, sevdiğim kıza ve aileme geri dönmeliydim.

"Uyanmak istiyorum" dedim.

"Emin misin? Uyanırsan babana yardım edemezsin."

Haklıydı, burada kalıp bir şekilde babamın uyanmasını sağlamalıydım. Fakat nasıl yapacağımı bilmiyordum. Çaresiz bir şekilde karar vermeye çalışıyordum. Babama son kez bakıp, "beni uyandır" dedim.

Gözlerimi açtığımda, babamın yanında yattığımı gördüm. Annem benim uyandığımı görünce, "Mert, baban nefes almıyor" diye bağırdı.

-DEVAM EDECEK-

Yayımlanma tarihi: 28.11.2015

Kelime sayısı: 1230


Üçüncü Göz (SY)Where stories live. Discover now