4

12 0 0
                                    

Yarışı almaktan çok,gökyüzünü yenmenin zevki vardı üzerimde. Şuan yapmak istediğim en son şey Sarp'ın kollarından ayrılmaktı,fakat yapmalıydım. Yoksa bizimkileri,gerçekten,iyi olduğuma inandırmak zorunda kalacaktım. Kendimi Bihter moduna aldım ve yüzüme en sahici gülümsememi yerleştirdim.

''Bakın,gerçekten iyiyim.'' dedim ellerimi havaya kaldırarak.

Kıkırdadık ve tek tek sarılmak yerine beni ortalarına alıp sarıldılar. Umur konuyu uzatmama mütevaziliği gösterip,''Abdulunuza eşlik etmek isterim leydim.'' deyip,elini Abdul'a doğru uzatınca,arabalarımıza yöneldik.

Onlara minnet dolu bakışlar atmamak için kendimi kastım ve onları bu denli endişelendirmeme sebep olduğu için gökyüzüne küçük bir çocuk gibi kızdım. Abdul'un yanına döndüğümüzde duyduğumuz siren sesleriyle,sağ kapıyı çoktan açmış olan Umur'a,''Araban!'' diye bağırdım. Etrafıma baktığımda herkes arabalarına koşturuyordu. Az önce yeşil gözleriyle beni esir alan oğlan bile arabasına yerleşmişti. Yersiz yere kıkırdadım ve alandan çıkarken gaza yüklendim. Sarp'ın arabasını görür gibi oldum fakat emin olamadım. Kahretsin! Tüm arabalar birbirine benziyordu. İkizlerin o karışıklıkta ne bok yediğini merak ediyordum,arabaları yoktu. Birkaç araba arkamdaki polisler kovalamaya devam ederken direksiyonu sola kırdım,asfalt yola çıkmanın verdiği rahatlıkla Abdul'a yüklendim. Niyetimi açıkça belli etmiş olmalıyım ki peşime polis taktım. Altındaki arabayla bana karşı stres yaratmaktan başka bir işe yaramıyordu. Vitesi takıp,gaza yüklendim. İlerde sağda bir yol olmalıydı. Altındaki arabayla beni yakalayamayacağını düşünerek hızımı biraz düşürmüştüm ki,polis arabası sol arka tarafa vurunca kendime geldim. Tanrım. Bunlara özel Nos falan mı takmışlardı? Telefonumun hızlı aramasından Sarp'ı aradım. Umarım hala kaçan kovalanıyordu ve açardı.

''Neredesin?'' dedi,arkadaki motor sesi hala sürdüğünün işaretiydi.

''Sıkıştım!'' diye bağırdım sesimi duyurabilmek için. ''Merkeze çıkmak zorunda kalabilirim.''

''Çok kalabalık. Merkeze çıkmadan atlatmaya çalış Alaz.Geliyorum,tam olarak neredesin?''

''İkimizin bir arada olması sakıncalı Sarp,olmaz. Halledeceğim.'' dedim vitesi takarken.

Direksiyonu sağa kırdım ve sağdaki ilk yola girdim. Aynasız yılmıyordu. Bu gece illa biri yakalanacaksa,o bizden biri olmayacaktı. Merkeze çıkmaktan başka çarem kalmayınca hızımı biraz azaltıp,yolda zik zak çizerek gitmeye başladım. Polis arabasının olamayacak kadar güçlü bir motor sesi duyduğumda,Sarp'ın geldiğini anlamıştım. Kafamı bakmak için dikiz aynasına kaldırdığımda Dodge SRT8'li oğlanı beklemiyordum. Yeşil gözlü oğlan arkamdaydı ve bir saniye sonra da önümde. Göz göze geldiğimizde,bir anlık güvenle gözlerimi kırpıştırdım. Onun hızına ayak uydurmaya çalışarak arkasında ilerliyordum. Polis şimdi ikimizin peşindeydi. Hızını katlayıp aramıza mesafe soktu ve şeritte arabasını döndürdü. Bunu yaparken az kalsın ona çarpıyordum! Fakat o yaptığı şeye fazlasıyla hakim görünüyordu. Sağımdan gelen oğlana yol verip,hızımı katladım ve arkada yaşanan saliselik olaya tanıklık ettim. Oğlan polisi şaşırtıp,onun bariyere girmesine izin verdi. Hiçbir şey yapmamıştı ama aslında birçok şey yapmıştı. ''Bu,'' diye mırıldandım kendime. Aptalca mıydı yoksa inanılmaz mı? Bu beni kurtarmadığı anlamına gelmiyordu. Dodge artık şeritte ters bir şekilde gidiyordu. Vitesi takıp,gaza yüklenirken arada,dönmesi için,mesafe bıraktım. Yine yan yana geldiğimizde yüzünde güvenle karışık garip bir tebessüm vardı.

*

Kutlama için kullanılan kumsal,yarış alanına fazla zıt bir yerdeydi ve biz,polisten kaçmak için,çokça uzaklaşmıştık. Oğlanla burun buruna alana park ettik. Pistte gürleyen gök,zehrini şehre hafif hafif akıtıyordu. Arabamdan indim ve arabasından inen oğlanın yanına gittim. Mahcup bir şekilde,''Bir Dodge SRT8 tarafından kurtarılmak,fazla iyiydi.'' dedim. ''Teşekkür ederim.''

''Abdulda,'' dedi,doğru hatırladığından emin olmadığı için yüzü düşünür hale geldi ve doğrulamak istercesine bana baktı. Hatırlaması yüzüme bi' tebessüm oturttu. ''Fena sayılmazdı.'' diye devam etti. Ellerini siyah pantolonunun cebine koymuş,yüzüne yamuk gülüşünü konuk etmişti.

''Fena ha?'' diye mırıldandım,gülümsüyorduk. İkimizde. Aklıma gelen şey ile aniden,''Bizimkileri bulmalıyım hoşçakal.'' dedim.

Zaten dağılmış saçımdan tokayı kurtarıp tamamen açtım. Birkaç adım atmıştım ki,''Hey!'' dedi.

Arkamı döndüğümde göğsüyle karşılaştım. Bunu beklemediğimden irkildim. ''Miraç.'' dedi elini uzatarak. Kafamı yukarı kaldırarak gülümsedim ve elini sıkıp,parmak uçlarımda dönüp yürüdüm.

''Adını söylemeyeceksin sanırım.'' diye bağırdı. Kafamı çevirdiğimde yüzü gülüyordu,gamzeleri çıkmıştı ve uzun parmakları yine pantolonunun cebindeydi.

Tamamen arkamı döndüm ve geri geri yürümeye başlarken cevap verdim,''Kim bilir?'' dedim yüzüm baya baya gülüyordu. ''Ama seninki güzelmiş.''

Son kez gülen yüzüne,gamzelerine ve parmaklarına baktıktan sonra bizimkileri gözüme kestirip yanlarına yürümeye başladım. Hani bazı anlarda seke seke yürümek,koşmak,haykırmak ve kocaman gülmek istersiniz,içiniz kıpır kıpırdır ya işte öyle bir şey oldu içimde ama geçici bir şekilde.

''Kalite kontrol.'' diye zıpladım bizimkilerin yanına,kıkırdayarak. Kumsalın aydınlatmasını konteynerlarda yakılmış olan ateş ve 2 sokak lambası sağlıyordu.

''Tanrım,sonunda.'' dedi Maysa. Kısa ve net.

''İyiyim.'' dedim. Kısa ve net. ''Bakın bu kesinlikle ihbar işi.'' dedim bizimkilere. ''Kusura bakma Ayaz ama,'' derken sözümü kesti.

''Hayır,haklısın. Yarış şehri tamam,ama alanı biz bile saatler kala öğreniyoruz.''

''Peki ya bu yarışta ilk defa görünen yüzler var mıydı?'' dedim. Neyin peşindeydim?

''Hayır,hepsi bilindik,herkes bilindik.''

''Boşverin şimdi,herkes sağlam ve arabalarımız hala bizimle.'' dedi Umur abiliğini takınarak.

Haklıydı,kıkırdadım. ''Tanrılar kutlama yapmak istiyor!'' diye bağırdım ve rotamı,çoktan belirlediğim,bar tezgahına çevirip koşmaya başladım. Hepimiz tezgaha dizilip,ellerimizle ritim tutarak,''Şişe,şişe.'' diye bağırıyorduk.

'Altı kişiye bu kadar gürültü yeter' bakışıyla şişeyi Ayaz'a uzattı barmen. Ayaz yüzüne,küçük bir çocuğun tüm hınzırlıkları yapıp,zorla annesine aldırdığı oyuncağa kavuşmasındaki saf sinsiliği taktı ve kendini kumsalın boş bir tarafına attı. Bizde daire oluşturacak şekilde yanına kendimizi attık. Ayaz bardakları yan yana dizmiş,büyük bir ustalıkla tekilayı dolduruyordu. Kendimi bildim bileli bu işlere Ayaz bakardı.

''Biz.'' diye fısıldayıp,bardaklarımızı tokuştururken Biz'e baktım. Tesadüf eseri en uç noktalarda tanışıp,küçüklüğümüzden beri zirvede en uçluğu yaşatan bize. Ve gökyüzüne bakıp,tanrıya 'en kötü günümüz böyle olsun' dercesine göz kırpı,shotımı yuvarladım.

*

Gözlerimi sabah güneşine mi yoksa öğle güneşine mi açtığımı anlamadan uyandım. Sahi gece kaçta yatmıştık? En son hatırladığım balkonda dans mı ediyorduk,yoksa vegan makarna mı yiyorduk? Mırıldanarak saatime baktım,12'ydi. Tüm günümü yatağımın ortasında geçirmek isterdim fakat dün ekilen Biz bugün ekilemezdi,hele de ikizler burdayken. Sanki ben bunu düşünmüyormuşçasına kapımın açılması ve Mayanın içeri atlaması eş saniyeli oldu.

''Beni salın,ben sizi yavaşlatırım.'' dedim,tüm mızmızlığımı sesime yükleyerek.

''Seni azat ederdim ama Maysa hala uyuyor.'' dedi.

Böylesine melek yüzlü bir insanın nasıl olur da paçalarından bile sinsilik akabilirdi?

''En bi' sevdiğim!'' diye bağırarak,mutfağın karşısındaki odaya yöneldim. Kapıda Sarp ve gülüşünü görünce,zaten yerinde olan keyfim daha bir yerine geldi ve konuya atladım.

''Karabiberim?''


Karga SesleriTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang