Sabah kuş cıvıltıları veya krep kokularıyla uyanmadım. Beklediğim saatte bile uyanmamıştım ki! Saat daha 10'u 20 geçiyordu. Ayılmak için 5 dakika boş boş tavana bakma hakkımı kullandım. On buçuk gibi,yürüye hatta koşabileceğime karar vermiştik. Tabii ki idrar torbamla birlikte! Parmak uçlarımı,geceden soğukluğunu hatırladığım,taşa değdirdim. İrkilerek de olsa taşa bastığımda tuvalete koştum. Tuvalette işlerim halledip Sarp'a baktığımda hala uyuyordu. Ona kahvaltı hazırlamak hoş bir teşekkür olabilirdi.

Aynanın karşısına geçip,kuru ve çatlamış dudaklarıma nemlendiricimi sürdüm. Saçlarımı tarayıp,küçük bir kısmını gelişigüzel topuz yaparken aynadaki soluk yansımama baktım. Bu şekilde koşu hariç bir yere çıkmazdım. Çantamdan kalemimi bulup,gözlerime birkaç çizik atmak iyi olacaktı. Daha sabahın ilk ışıklarındaydık,fakat annem için toprak rengi far ve göz kalemi neyse,benim için de kalemim öyleydi. Ha bir de kırmızı mat rujum. Üstüme ince ama uzun kollu çiçekli tshirtümü geçirirken,şort yerine,uzun zamandır,hatta belki de hiç,giymediğim kot tulumu giymeye karar verdim. Ayağıma Vanslerimi geçirip,yanıma anahtarlarımı,cüzdanımı ve gözlüğümü alıp,kapıyı çektim. Seke seke merdivenleri inerken,yüzüm tebessümdeydi. Ta ki aşağı inene kadar,karşılaştığım manzara hiç hoşuma gitmedi! 

''Hey! Abduldan uzak dur!'' diye bağırdım,arabamla fazlasıyla ilgilenen oğlana.

Ben arabamın,dolayısıyla oğlanın yanına,yürürken o yeşil ile mavi arası giden gözlerini gözlerime kenetledi. Ağzını yamuk bir gülüşe getirip,''Abdul mu?'' dedi.

Garip yüz hatlarına sahipti. Aslında sokakta görsem ürkebilirdim,özellikle karanlıkta,ama bu,onun,benim arabamla fazla ilgilenmiş olmasını değiştirmiyordu.

''Algıda zorluk.'' diye mırıldandım ve karşımdaki oğlana omuz atıp arabama bindim. Benim arabam. İlgilenilmesi gerekiyorsa ben ilgilenebilirdim,değil mi?

Oğlan hala akıllanmamışçasına Abdul'umun önüne geçti. ''Yanlış yapıyorsun.'' diye mırıldandım kafamı iki yana sallayarak. Buranın yollarını iyi bilirdim,şansı yoktu. Arabayı geri geri sürerek ilk şaşırtmamı yapmıştım ki üstüne sürmeyi de tercih edebilirdim. Hem tercih hem yönelim,ne tercih ne yönelim. Her neyse. Kum alanda geri geri gittikten sonra,lastiklerimi biraz zorlayarak Abdul'u döndürdüm. Sanırım oğlancık biraz fazla toz yutmuştu,bunu dikiz aynamdan izlemek,fazlasıyla keyif vericiydi. 

*

Taze ekmek,portakal suyu,yeşil zeytin,domates,tofu,çikolata soya. Eksik bir şey almadığımdan emin olup,kasaya yöneldim. Aldıklarımı ödeyip eve geldiğimde Sarp hala uyuyordu. Poşetleri bırakır bırakmaz,hemen karabiberli,tofulu menemen yapmaya giriştim. Ellerimi yıkayıp,domatesleri küçük küçük keserken,tofuları hafif kızartıyordum. Ani bir aydınlanma yaşayarak bir şeylerin eksik olduğunu farkettim. Müzik! Telefondan yabancı müzik kanalı açıp,kahvaltımızı hazırlamaya devam ettim. Portakal suları,kızarmış ekmek,menemenler,zeytin,tofu bla bla bla. Tamam,kahvaltım bizim evdeki Peru kadar iyi değildi. Fakat bu kahvaltıyı da Alaska Gündeniz hazırlamıştı! Bir çocuk sevinciyle ellerimi çırptım. Fazlasıyla ayılmamız için yaptığım filtre kahveleri de alıp,Sarp'ın odasına girdim,''One,two,three,one,two,three driiink!'' diye bağırarak onu uyandırdım.

Ups! Sanırım bu yapmamam gereken bir şeydi. Bunu bir daha yapmamak için aklıma not ettim. Yapmam gereken bir şey daha vardı,o da Sarp'ın korkunç bakışlarına karşı kendimi güvene almak. 

Yüzüme sevimliliğe dair bir ifade yerleştirdim,"Kahven."diyerek kupasını uzattım.
"İşte bu seni biraz affettirebilir."diyerek kupasını alırken güldü! Şimdi güvendeydim. Ben de gülümseyip Sarp'ın işaret ettiği yatağa oturdum.
Not 2: Elinde kahveyle geldiğin sürece Sarp'ı istediğin zaman uyandırabilirsin tıs tıs tıs!
"Uyandırmak istemezdim fakat tofulu menemen soğuyacak." dedim bağdaş kurarken.
"Menemen" kelimesini duyar duymaz,kupasını boş bir şekilde baş ucuna koydu ve "Kahven bekler,menemenim beklemez!" deyip yataktan çita hızında kalktı. Kalkarken,nasıl yapmıştı bilmiyorum ama,kupama ayak atmıştı! Neyse ki,son anda da olsa,kupamı güvencem altına alabilmiştim.
Balkona çıktığımda Sarp'ın menemenini yarılaması beni gülümsetti. O kadar iyi yaptığımı düşünmemiştim. Beni gördüğünde,ağzındakileri yutma gereği duymadan,portakal suyunun kutusunu sallayıp,"Portokol soyo?" gibi bir ses çıkardı. Çıkardığı sese kendi bile gülmüştü.
"Kahvem bitmedi." dedim.
Omuz silkti ve kendi çeyrek menemenini önüme koyup,benim menemenimi aldı.
Gözü hala önüme koyduğu çeyrek menemendeyken,"Aslında o bile sana fazla gelebilir?" diye konuştu sorarcasına.
Kaşlarımı çattım,"Hayır Sarp bunu ben yiyeceğim." O kadar güzelse biraz olsun yemeye hakkım vardı.
"Yaptığın vegan şeylere bayılıyorum." dedi Sarp,ağzı doluyken konuşmaya bayılıyordu?
"Yumurtasız menemen vardır." dedim,sinsice gülümserken.
Sessizlik oldu.
Bu arada,açık olduğunu bile unuttuğum,televizyonda -Sia'Chandelier- çıkmıştı. Ben,"one,two, three, drink." derken
Sarp ise,"one, two,three, drink ha?" diye yamuk bir gülümsemeyle,sorarcasına mırıldanmıştı.
Bu benzerliğimize ikimiz de güzel bir kahkaha bahşettik. Aramızda oluşan sessizlik de böylece bozulmuş oldu.
Aklım,Sarp'ın yamuk gülüşünden ötürü, sabah Abdul'umun yanında gözlerini bana kilitleyen yamuk gülüşlü oğlana kaydı.Ne gariplikti o öyle. Sarp'ın katana fırlattığı zeytinle kendime geldim. Yine ve yine ağzı doluydu. Gözüm tabağıma kaydığında,zaten 4'te 1 olan olan menemenim 4'te hiçti! Gözlerim Sarp'la buluştuğunda,çatalında olan menemene baktı ve bana uzattı. En azından tatmıştım,Sarp'ın yanında bu da bir başarıydı. Gözlerimi yine onunla buluşturup,"Efendim." dedim. Portakal suyunu kafasına dikerken yarıda bırakıp,"Hava güzel,Umurlar da burada,denize mi gitsek?" dedi.
Evet,hava gerçekten güzeldi. Gökyüzü mavinin her tonuna sahipti. Akşamı düşünüp kendimi yormayaya karar verdim.
"Sen git,ben bugün evdeyim."
"Dalışlar,tripler. İyisin değil mi Alaz?" dedi,küçüklüğümden beri rengini çözemediğim gözlerini merak perdesi kaplamıştı.
"Gökyüzüne baksana. Kendimi yormayacağım. Yoga falan yaparım,paslanamam."dedim.
Kafasını bulutlara çevirirken cevap verdi,"Fazlasıyla paslı."
*
Ben masayı toplayıp kirlileri tezgaha koyarken,Sarp ise yıkıyordu. Feminizm herkes içindir. Masayı hallettiğimizde yumruklarımızı tokuşturup kendi işlerimize döndük. O hazırlanırken,ben yoga matımı ortaya çıkarmış,müziğimi ayarlıyordum.
"Cadı neredesin? Çıkıyorum ben." demesiyle,"Burdayım." diye çığlık atıp,sırtına atladım.
Her zaman bir yerlerden çıkıp,sırtına atlayacağımı bilir gibi dengesi hiç bozulmadı,sarsılmadı bile! Tamam,düşerse ben de düşecektim,ama onu düşürmenin verdiği zevkle!
Beni sırtından indirip arkasına döndü,"Fazla efor kaybetme,akşam bana lazımsın." dedim elimde tuttuğum makyaj fırçasın suratını sürerken. Sahi ne ara elime almıştım bunu? Güldü. Tam kapıdan çıkarken arkasından,"Ve hareketlerine dikkat et bad boy,yanında ben yokum."diye bağırdım. Kahkasını bastırarak,"Onu bizimkilere söylemelisin." dedi ve kapıyı arkasından kapatıp çıktı.

Karga SesleriWhere stories live. Discover now