Otuz Dokuzuncu Bölüm: Bekle, O Spor Çantasındaki De Ne?

Start from the beginning
                                    

Parker gülümsedi, "Bir kere daha söylesene."

"Neyi?"

"Erkek arkadaşım kısmını. Böyle hitap edilmeyi sevdim."

"Ah tamam," dedim. "Erkek arkadaşım."

Parker'ın sırıtışı genişleyince ben de gülümsedim.

"Tekrar söyle."

Güldüm, "Erkek arkadaşım."

"Harfleyebilir misin?"

"E-R-K-E-K-A-R-K-A-D-A-Ş-I-M."

"Ugh, bir oda bulun," dedi Jordan ama sonra hemen bağırdı, "Hayır, sakın, cürret bile etmeyin!"

Parker da ben de kahkahayı bastık.

"Bekle," dedi Declan. "Az önce erkek arkadaşım kelimesini mi harfledin sen?"

"Ah, harflemeyi de biliyor," dedim alayla.

"Çok komik," dedi. "Ama ben ciddiyim."

"Evet, öyle yaptım," dedim. "Ne olmuş?"

"Lütfen bana arkadaşın erkek cinsiyetinde olanını kastettiğini söyle."

"Ah ne yazık ki değil," dedim. "Çünkü biz... arkadaştan fazlasıyız," dedim utangaç bir gülümsemeyle.

"Hmm, tam da düşündüğüm gibi," dedi sakince ve birden bağırdı, "Sür Bent, sür!" 

Birden arkadamızda korna sesi duyduğumuzda ben yan aynadan Parker da dikiz aynasından arkaya baktı. Ama birden arkamızdan yok olup tam yanımızda belirdiler. Sağ tarafımıza baktığımızda muhtemelen güneş gözlüğünü burnunun ucuna indirmiş ve ıslık çalmaya hazır birer şaşkın gibi göründüğümüzü biliyordum.

"Bu bir-"

"-evet o."

Yanımıza gelmiş olan bir Maserati GranCabrio arabaydı ve içindekiler bizim çocuklardı. Birisi beni hemen öldürebilir miydi? Çocuklar ikimize de ölümcül bakışlar atıyordu. Bennett işaret ve orta parmağını önce iki gözüne sonra bize tuttu ve o bakışı attı, hayır sıradan bir bakış değildi. Declan yumruklarını sıkıyordu ve parmaklarını çıtlatıyordu ki o sesler buradan bile duyulabiliyordu. Ve Jordan da boynunu çıtlatıyordu ve bizi gösteriyordu. Ve sonra aynı anda üçü de Bennett'ın bahsettiği beysbol sopasını çıkarttı. Ve sonra beysbol sopalarıyla bizi işaret ettiler, yani daha doğrusu Parker'ı. Ona baktığımdaysa yutkunduğunu aşikar bir şekilde görmüştüm. 

"Yani bu gösteriyor ki," dedi Parker yola bakarak, "Öleceğim."

"Endişelenme Parker," dedim. "Onları yenebiliriz."

Bana inanamayarak baktı, "Ne? Onunla yarışmamı mı bekliyorsun? Arabasının bir Maserati olduğunu hatırlatmama gerek var mı? Bir Maserati! Benimki ise bir Mitsubishi. Keşke yenebilsembishi yani. Biliyorsun böyle saçma bir kelime esprisi yapmamın nedeni korkuyor olmamdan. Altımda bir Mitsubishi varken Maserati ile kapışamam. Evet söyledim, niye biliyor musun? Çünkü kazanamayız." Arabanın etrafına bakmaya başladı. "Beyaz bayrak nerede? Onu sallayacağım da. Hani nerede?"

"Parker Bennett'ı daha önce de Mercedes-Benz ileyken yenmiştin, yine yapabilirsin." 

"Ama bu bir Maserati!"

Açıkçası Parker'ın bir nevi kafayı yemesine tanık oluyordum. Doğrusu onu suçlayamazdım. Üçü de bir Maserati'nin içinden yetişkin birinin bile altına yapacağı bir tiple ölümcül bakışlar atıyordu. Derin derin nefesler alıyor, yerinde kıpırdanıyor ve hala beyaz bayrağı arıyordu. 

The Good Girl's Bad Boys: The Good, The Bad, And The Bullied (Türkçe Çeviri)Where stories live. Discover now