Çok rahat bir yatakta yatıyordum ve yanımda sadece Draco vardı. Pansy ve Zabini'den herhangi bir işaret yoktu.

"Nasıl buraya geldim?" diye mırıldandım doğrulmaya çalışarak. O ise hızla beni tekrar omuzlarımdan tuttu ve yatmamı sağladı.

"Ginny'nin Ron ve Harry'e anlattığı şeyleri dinledim. Dersimiz ortaktı, senin gelmeni bekliyordum. Ron ve Harry gelmişti, bende diğer kızılla gelirsin diye düşünmüştüm. Ama o da asık suratla ve yalnız gelince, bir terslik olduğunu anladım. Ardından Ron ve Harry'e kötü göründüğünü, dün gece hiç uyumadığın için kalkmadığını ve aynı zamanda karnını tutarak habire derin nefes aldığını söyledi. O anda anladım. Sizin kuleye doğru gelirken yerde seni gördüm. Buraya getirdim. Dikişlerini düzeltmek ve tekrar sarmak zor oldu ama başardım." dedi suratında ki mükemmel gülümsemeyle. İster istemez bende gülümsedim.

"Teşekkürler." diye mırıldandım.

"Her zaman." dedikten sonra saçlarımı okşamaya devam etti. Gözlerim biraz daha tavanda gezindi.

"Peki diğerleri nerede?"

"Bilmiyorum, sanırım yemeğe inmişlerdir." dedikten sonra omuz silkti.

Bir kaç saniye sonra söylediklerini algılamış olmalıyım ki "Yemek mi?" diye bağırdım. Ardından bana bakan şaşkın gözlerini görmezden geldim. "Ben kaç saattir uyuyorum Draco?"

Gözleri tekrar gözlerimle buluştuktan sonra duvar saatine kaydı bu sefer. "Yaklaşık beş altı." dedikten sonra omuz silkti. Onun için son derece sakin bir durum olabilirdi ama Harry, Ron ve Ginny için olmadığı kesindi. Özellikle, Ronald için.

"Ron beni gebertecek." diye mırıldandım hızla yataktan doğrulmaya çalışarak. Bu sefer bana engel olmaya çalışan kollarını da görmezden gelmeye çalışıyordum ama bana karşı kullandığı güç konusunda bu imkansızdı.

"Ron mu?" dedi tekrar kaşlarını çatarak. "Seni neden gebertsin?"

"Bir anda yatakhaneden kayboldum, beni uyuyor biliyorlardı ve yatakhaneye gittiklerinde beni göremediklerinde ne yapmışlardır biliyor musun? Deliye dönmüşlerdir! Özellikle Ron, daha dün çok dikkat etmem gerektiği konusunda beni uyarmışken."

Yutkunduktan sonra beni ikna edemeyeceğini anlamış olmalı ki kollarını üzerimden çekti.

"Seni ne konuda uyardı?" diye mırıldandı. Duyacağı cevaptan ürker gibiydi. Ağzımı açıp cevap vereceğim sırada derin bir nefes aldı.

Biraz çekinerek "Senin hakkında." dedim. Söylediklerim üzerine titrek bir şekilde aldığı nefesi verdi ve boğazını temizledi. Kollarını göğsünde birleştirmişti ve bana bakıyordu.

"Neden?" diye mırıldandı.

"Neden mi?" dedim biraz kaba bir şekilde aynı zamanda gülerek. "Sana güvenmiyor çünkü."

Bu sefer yataktan kalkmıştım ve tişörtümü kaldırmış sargıma bakmıştım. Bu sefer kan görmemek beni bir miktar daha rahatlatmıştı.

"Güvenmiyor. Hala mı?" diye mırıldandı.

"Kusura bakma ama Draco," dedim hiç düşünmeden. Belki de düşünseydim gerçekten her şey için daha iyi olabilirdi. "Hogwarts Savaşı'ndan önce yaptığın onca şeyden sonra, çok çabuk bir şekilde sana güvenmesini beklemek hata olurdu değil mi?"

Söylediklerim üzerine omuzlarını düşürdü ve gözlerini benden kaçırdı. Söylemiştim ya, düşünseydim her şey daha iyi olabilirdi.

"Haklısın." dedi. Sesi son derece kırık çıkmıştı. "Evet, kesinlikle haklısın."

"Ben-" diye söze başladığım sırada beni kesti.

"Sen nasıl güvendin?" Beklemediğim bir şekilde sorduğu soruya karşı hareket etmeyi bıraktım ve ona baktım. Gözleri merakla bana bakıyor ve cevabını almak için uğraşıyordu.

"Bilmiyorum." dedim. "Sanırım gerçekten pişman olduğunun farkına vardım. O gece balkonda, yanımda ağladığında gerçek Draco'yu gördüm. Her zaman yüzünü sakladığın o maskelerden biri yoktu, safkan olduğu için böbürlenen sen yoktun. O Draco'yu sevmiştim. Ve güvendim. Sonunun ne olduğunu düşünmeden hareket ettim. Çünkü düşünseydim bundan vazgeçeceğimi biliyordum."

"Eh, sende olduğun yerde çok sağlam sayılmazsın o zaman." dedi buruk bir şekilde.

"Bu da nereden çıktı şimdi?"

"Düşünmedim diyorsun. Demek ki düşünemeye başlasan, bir daha seni yanımda göremeyeceğim."

"Gecelerdir senden başka bir şey düşünüyor muyum sanıyorsun?" dedim kaşlarımı kaldırıp. Bir anda dudaklarını saran gülümseme, söylediklerimi tekrar düşünememe neden olmuştu. Tekrar söylüyorum, keşke söylemeden sonra değilde, söyledikten önce düşünsem.

"Demek geceleri beni düşünüyorsun?"

"Konuyu değiştirip durmasana!" dedim bu sefer sorusuna cevap vermekten kaçarak. Ama suratında ki gülümseme pek silinecek gibi değildi ve bundan önce söylediğim her şeyi unutmuş gibi bir hali vardı.

"Git hadi." diye mırıldandı.

Ona baktım. "Geleceğim yine." dedikten sonra onun yanından hızla geçerken, beni kolumdan yakaladığı gibi kendine çekti ve dudaklarını yanaklarımla buluşturdu. Ani hareketinden dolayı karnım acısa da, yanağıma değen dudakları ağrı kesici etkisi yapmış ve saniyelik olarak oluşan acının yok olmasını sağlamıştı.

İçten içe büyüyen hisleri görmezden gelmeye çalışarak, öylece donmuş olduğumuz pozisyonu bozdum ve gözlerini gözlerime çevirdim. Suratında halinden memnun bir ifade vardı. Bense yanaklarımın ısındığını hissedebiliyordum. Bunu onun hissetmemesi içinse her şeyi yapabilirdim.

"Evet, gideyim artık." dedim. Sesimin çatallı çıkması üzerine boğazımı temizledim ve o duvara yaslanmış bir şekilde benim gitmemi sırıtarak izlerken zindanlardan çıkıp kapıyı arkamdan kapadım.

İçime derin bir nefes alırken, maratona çıkmışım gibi hızla atan kalbimi düzene sokmak istercesine elimi kalbimin üzerine koydum ve gözlerimi kapadım. Kalbimin bu kadar hızlanmasının sebebinin Draco yüzünden olmamasını umut etmekten başka çarem yoktu.


'till the end // dramioneWhere stories live. Discover now