"At adamlar." dedi Draco gözlerini Pansy'e çevirerek. "Çiçekleri koruyorlardı. Kılıçtan kaçmak için geriye gidecekti ama arkasında ben olduğum için kaçamadı ve kılıç karnını yardı." dedi sesinden endişeyi ve korkuyu anlamak zor değildi. 

Pansy, hızlı bir hareketle tişörtü kafamdan çıkardıktan sonra, üzerimi sarmalayan soğukluğa karşı ürpermiştim. Draco ve Blaise'in karşısında ise sadece sütyenimle kalmam ise cabasıydı. Pansy bunu anlamış gibi sadece kana bulanmış tişörtü, üst bölgeme örterken, ben titrememi durduramıyorum. Kan kaybından dolayı artan bir soğukluk vardı. 

Draco, hızla üstünde ki ceketi çıkartırken, zorlukla ceketi altıma yerleştirmiş ve ceketin kollarını göğsümün üzerinde bağlayıp soğuğu biraz kesmişti. 

"Dikmemiz lazım." dedi Pansy. Yaraya dokunmaktan çekiniyor gibiydi. 

"Ben dikebilirim." dedi Blaise sonunda orada olduğunu belli ederek. "Savaş sonrası biraz yapmışlığım vardı." 

"Büyü ile mi?" 

Kafasını iki yana salladı. Ardından ise derin bir nefes aldı. "İğne ve gerekli eşyaları nereden bulacağız?" 

"Harry'nin görünmezlik pelerini bende." dedim zar zor konuşarak. "Kimseye görünmeden Gryffindor kulesine girip onu alabilirsen, ilaçlara rahatlıkla ulaşabilirsin." 

"Parola ne?" dedi Pansy tereddüt bile etmeden. Benimle, Ron'la ve Harry'le iyi anlaştığı için, Gryffindor'da çok da dışlanan biri değildi. O yüzden kuleye girip çıkması sorun olmazdı. 

"Uçan kurbağa." dedim derin bir nefes alarak. Pansy saniyeler içerisinde gözden kaybolurken, ben gözlerimi tepeden bana bakan Draco'ya çevirmiştim. Nereden geldiğini bilmediğim ıslak bir bez ile anlımda ve yüzümde oluşan küçük ter taneciklerini siliyor ve aynı zamanda gülümsüyordu. 

Elindeki bezi Blaise'e uzattıktan sonra yıkamasına dair bir şeyler söylemesini duydum. Bir kaç saniyenin ardından yaramın üstünde hissettiğim ıslaklık, elimi tutan Draco'nun elini sıkmama neden olmuştu. 

"Sık." dedi güven verir bir şekilde. "Rahat hissedeceksen, sık." 

Blaise, yaramı ve etrafındaki kanları temizlerken, sızlayan yaram, kesinlikle dayanılmaz türden bir acıya sebep oluyordu. Pansy geldikten sonra, dikiş olayı aklıma geldikçe kötü oluyordum. Anestezi kullanamayacağımız için her şeyi tüm canlılığı ile hissedecek olmam, gözümü korkutuyordu. 

Bana asırlar gibi gelen belirli bir sürenin ardından kapının açıldığını ve aynı hızla koşarak Pansy'nin girdiğini duydum. Pelerini bir tarafa attı, iğne ve diğer malzemeleri Blaise'e uzattı. Eli, benim bile şaşırdığım bir derecede titriyordu. Blaise, yavaşça yanıma diz çöktü ve gözleri suratımda dolaştı. Emin misin dercesine bakıyordu. Emin olmak zorundaydım, çünkü emin olmazsam, birazdan kan kaybından ölecektim. 

Gözleri benden sonra Draco'ya çıkmıştı. Draco, bir elimi hala sıkıca tutarken, diğerini saçlarımda ve suratımda gezdiriyordu. Blaise, iğneyi hazırladığında, Draco'nun sesini duymuştum. 

"Bana bak, Hermione. O tarafa bakma. Sadece bana bak." 

İğneyi tenimde hissettiğimde çığlık atmamak için kendimi sıkıyordum. Ama iğnenin tenimi delmesini hissettiğimde, bu sefer çığlığımı tutamamış ve serbest bırakmıştım. Gözlerimden acıdan ötürü yaşlar süzülüyor ve beni hiç istemediğim bir konuma sürüklüyordu. 

"Sessizlik büyüsü yap." dedi Draco hızla Pansy'e. Pansy kafasını sallayıp hızla asasını eline alırken, bir şeyler mırıldanıyordu. 

Hissettiğim acıdan ötürü gözlerimin kaydığını hissediyordum. Başım ağrıyordu, boğazlarım sızlıyordu ve fazlasıyla halsizdim. 

Kolumda hissettiğim bir el üzerine gözlerimi yavaşça açtım ve Draco'nun Bellatrix tarafından yapılmış bulanık yazısının üstünde gözlerinin gezindiğini gördüm. 

"Benim yüzümden hep canın yanıyor." diye mırıldandı. Gözlerindeki acıyı görebilmek için, dahi olmaya gerek yoktu. Her ne kadar öyle olsam da. 

"O senin suçun değildi." dedim konuşabildiğime şükrederek. Bir kaç saniyenin ardından, Blaise'in "Bitti." diyen sesini işittim. Gözlerimden akan yaşları Draco hızlıca sildikten sonra, kendisine gelmek amacıyla kafasını iki yana sallamıştı. 

"Teşekkür ederim." dedim derin bir nefes alarak.

"Bir şey değil." diye mırıldandı Blaise. O sırada Pansy'nin başını sallayarak bir şeye onay verdiğini gördüm. Ardından ise Blaise'i de aldığı gibi odadan çıktı ve Malfoy ile oda da yalnız kaldık. 

Bir kaç büyünün ardından başımın altında beliren yastığı hissettim. Dudaklarımda bir gülümseme ile Draco'ya gözlerimi çevirdim. Hemen yanımda, dirseğinden destek alarak duruyordu. Dirseğini yere, kafasını eline yaslamış bana bakıyordu. Son derece ciddiydi. Bir yandan da diğer eliyle saçlarımı okşuyordu.  

"Vazgeçebilirsin, buna hakkın var." dedi sessizce.

 Gözlerimi açık tutmakta çok zorlanıyordum. "Hayır." dedim kafamı iki yana sallayarak. "Bu işe bulaştığımda, her şeyi göze almıştım." dedim zorlukla. 

"Teşekkür ederim." dediğini duydum. Suratında buruk bir gülümseme vardı ve yavaşça üzerime eğilip anlıma bir öpücük kondurdu. "Uyu hadi." 

Söylediklerine itaat etmeme gibi bir seçenğim yoktu. Çok kan kaybetmiştim, güçsüzdüm, göz kapaklarıma söz dinletemiyordum. Gözlerimi yavaşça kapadıktan sonra derin bir nefes çektim içime. Boynumda hissettiğim bir nefes üzerine, gözlerimi açmak istedim. Ama o kadar yorgun ve güçsüzdüm ki, gözlerimi açmaya gücüm bile yetmemişti. Karanlık beni kendine çekerken, sabah, daha iyi bir güne başlamayı umut ediyordum.




'till the end // dramioneWhere stories live. Discover now