Buzdan Duvarlar

8.3K 837 462
                                    

"Ben... Anlamıyorum... Tanrım, nasıl?"

Jongin saçlarını ellerinden geçirirken ablasına döndü, bana herhangi bir soru sormadan atakta bulunmamak için kendimi sıkıyordum.

Ablası karman çorman olmuş düz siyah saçlarını bir kez daha elleriyle dağıttı. Sıkıntılı ifadesi bir parça bile hafiflememişti.

"Bunun nasıl olduğu sonraki mesele. Demin şirketten aradılar, haber çıkalı 6 dakika oldu ama çoktan tüm ülkede yayıldı bile, tüm programın iptal, şirkete gidiyoruz."

Olan biten her şeyi birleştirebilmek için gerçekten çaba sarf ediyordum ama başarabildiğim söylenemezdi.

Jongin'in bakışları da benim kadar boştu. Parçaları birleştirebildiğini düşünmüyordum, Baekhyun'un fotoğraf makinesindeki fotoğraf olup olmadığını anlayıp anlamadığını da bilmiyordum. Gözleri benim üzerimde durmuyor ve öylece kaçışıyordu. Pahalı yüzüklerinin takılı olduğu eliyle saçlarını bir kez daha dağıttı. Sinirle oflarken, yüzü kırmızı kesilmişti ve şah damarı şiddetle atıyordu. Ve aptal gibi dikilmekten başka bir şey yapmıyordu, donmuş olmalıydı.

Ablası onu arka kapıdan alacak olan arabayı kontrol etmeye gittiğinde, işlevlerim hala yeterince çalışıyordu. Odadaki ona ait olan her şeyi toplayıp valiz kılıklı bir çantaya tıktım, makyaj masasında duran telefonunu aldım, sessizdeydi ve şirketten önce onu aramışlardı. Bir kenarda duran tableti çıkardım, onda da bir arama vardı fakat yaşadığımız anın saçmalığından olsa gerek, duymamış olmalıydık.

Hala o anı da atlatabilmiş sayılmazdım, ablası içeri girmese beni öpecekti ve bu geri dönüşü olmayan bir şeydi bu yüzden ona minnettar bile olabilirdim. Boş gözlerle etrafa bakındığını görünce, hızla yanına giderek, üzerindeki gömleği çözmeye başladım, bu kez bakışları daha da tuhaflaşmıştı ama açıklayacak durumda değildim. Gömleği hızla çıkartıp valize tıktım ve kenarda duran sweatshirte hızla uzandım. Siyahtı ve bu iyiydi.

Hızla üstüne giydirip fermuarı boğazına kadar çektim ve kapşonu kafasına geçirirken mırıldandım.

"Birazcık sıcağa dayanabilirsin sanırım."

Cevap vermedi ve hareketlerime alışmış olacak, bakışları bir parça suçlayıcı bir tavır aldı. Belki de bana öyle geliyordu. Bilmiyordum.

"Suçluluk duygusu mu bu ?"

Tuhaf bir tavırla söylediğinde aniden duraksayarak suratına baktım. Bu tavrı bekliyor olmam gerekirdi, zaten bekliyordum, ama canımı yakmıştı.

"Ne demek istiyorsun ?" Ellerimi hafifçe kapşondan indirirken sordum. Başını çevirdi ve elleriyle yüzünü sıvazladı. Kafası karışık gözüküyordu.

"Sonra, sonra konuşacağız." Doğrudan suçlayıcı bir tavırda bulunmadığı için onu dinlemeye karar verdim, önce buradan çıkmak istiyordum. Bu yüzden elimde tuttuğum büyük güneş gözlüklerini gözüne taktım ve etrafı kontrol ederek hazır olduğundan emin oldum.

Bu esnada ablası koşturarak içeri girdi, arabanın beklediğini söyledi. Aynı şekilde koşturarak ve konuşmadan arabaya ilerledik. Konuşacak zaman değildi.

Tamamen parçalanmış gözüküyordu, bütün kariyeri gözlerinin önünden geçiyor olmalıydı, bütün stajyerlik yılları ve umutsuzluk dolu o zamanları. Kolay değildi ve bunun ona olan nefretimle bir ilgisi yoktu. Dürüst olmak gerekirse, sırf bu yüzden bir ömürlük hayali çöpe atmak haksızlıktı. 20 li yaşlarında genç bir adamdı, aşk onun en doğal haklarından biriydi. Gerçi Kim Jongin'in aşık olma organı farklıydı fakat gerçek şu ki, o da bir ihtiyaçtı.

kırmızı benekli pinpon topu // kaisooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin